***
"Hayır, şirketteki çalışanlarla bile flörtleşiyordu, bundan bahsediyordum."
Ne tepki vereceğimi bilmeyen bir ifadeyle yüzüne bakarken konuyu değiştirmek istemiştim, zaten yıllarca peşinden koşmuşken şimdi üstüne yeni gelişmeler de eklediği 'hayatım' dediğim kişinin hayatımı mahvetmeye devam etmesini konuşmak istemiyordum. Konuyu değiştirmek için yine konuyla alakalı ama başka bir soru sordum.
"Buraya gelirken birinin seni görmesini de istemezdim, açıkçası."Sert bir sesle cevap verdi ama bu kestirip atmanın durumdan ne kadar sıkıldığının bir çeşit dışa yansıması olduğunu biliyordum en azından çünkü yine duygusal olup 'beni başından savdı' diye triplere girmezdim, bu aralar fazla hassastım çünkü.
"Görürlerse görsünler. Evine kadar mı bilecekler?"Gözleri yine etrafı tararken görmese bile başımla onayladım.
"Gitmeden ekleyeyim," diyerek devam etti konuşmasına "bu konuda yapılacak bir şey olduğunu sanmıyorum." dedi umutsuz bir sesle, konuyla neden bu kadar ilgilendiğini sorguladım, sonuçta sadece sahip olduğu ün biraz kullanılmıştı, o kadar. "Başka biriyle kendini haber etmeye devam edecektir ama yine de, onunla olan tüm ilişkini kesmeni tavsiye etmeliyim. Bu haberi duyan bir gazeteci veya benzeri biri, seni kullanarak bilgi almak isteyebilir. Bu da etrafını bunun gibi insanlarla ve olaylarla doldurmaktan başka bir işe yaramaz."
"Şey, evet haklısın," gitmek için kalktığında ekledim "ben - seni geçireyim."
Kapının önünde anlamsız bir bakışma yaşadığımızda geçmesi için kapıyı açmadığımı fark etmemle iç sesimin beynime uyguladığı "ne kadar da zekisin" alayına göz devirerek kapıyı açtığımda ne güzel bir misafirperver olduğumun aklıma gelmesiyle müsait bir zamanda kendimi atmam gerektiğine karar verdim. Göz devirmiştim ve bunu o görürken yapmıştım-
"Rahatsızlık verdiğim için üzgünüm," dedi dışarı çıkmak için hamle yaparken. Tam gidecekken kolunu tutup hızlı bir şekilde kendime döndürdüm ve kendimi açıklama ihtiyacına girdim.
"Hayır, hayır rahatsızlık vermedin."
Cebimdeki telefonum birinin aradığına dair yüksek sesle çalarken irkildim, fazla yakınlaştığımız da beynime yeni eklenmiş bir bilgi olmuştu.
Telefonu cebimden çıkarıp arayan kişiye baktığımda yine şu meşhur "bilinmeyen numara" arıyordu. Jisung da ekranı görmüş olacak ki söze girdi.
"Her arayanı açmaman konusundaki şiddetle yaptığım tavsiyeye uymanı tercih ederek belirtiyorum, fakat yine de istersen sen aramana dön ve ben de gideyim, ağırladığın için teşekkürler."
Arkasını dönüp hızlıca uzaklaştığında kapıyı kapatıp tekrar salona döndüm, belki telefonu açmaktan zarar gelmezdi.
Koltuğa yerleştiğimde arayan kişi, her kimse, ısrarla çaldırıyordu.
Telefonu açtığımda ilk onun konuşmasını bekledim ama belli ki açtığımı fark etmemişti, telefonun ucundan gelen sesleri duymuştum ben de.
"Açmıyor mu?"
"Umm, maalesef hayır."
"Nasıl ulaşacaksın peki?"
"Bilmiyorum... Daha önce de aramıştım, görmedi sanırım, ama bu saatte evde olabileceğini düşünüyordum. Bilerek bakmıyor sanırım, ben olduğumu düşünüyor olmalı."
Tanıdık gelen sesle beraber yaşadığım şokla nefesimi tuttum, tüm bunların arasında unutmuştum, elimden kayan telefonu tekrar kulağıma dayayıp daha fazla bulabilecek gibi bastırdım. Biraz dinlemekten zarar gelmezdi herhalde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
defol git - minsung
FanfictionC: "Seninle tanıştığım günün şafağında gün batımını izleseydim!" -♧ H: "Surprise, welcome to my party!" M: "Dayanabilirsen dayan Minho Cabbar..." -☆ M: Senin burada ne işin var? J: Ya içeri girmeme izin verirsin ya da bana 'defol git' diyebilirsin.