Episode 26: Italy

341 45 212
                                    

Hayatta bazı dönemler vardır; tükenmiş hissettiğiniz ve artık devam etmenin hiçbir anlamı olduğunu düşünmediğiniz.

Bazı dönemlerde yalnız hissedersiniz. Etrafınız ne kadar kalabalık olsada kendinizi oraya ait hissetmediğiniz bir yalnızlık. Konuşursunuz ama onların sizi duymadığı bir yalnızlık.

Bazı dönemler ise bir dönümdür. İki seçenek karşınızda dururken biri şu ana devam etmenizi, öbürü ise her şey tepetaklak değiştirmenize yarar. Ama ikisi de bir dönüm noktasıdır aslında.

Şimdiki dönem ise öfkeydi. Hırstı. Tarif edilemeyen bir anlamsızlığım içindeki nefret duygusu sarmıştı sokağı. Sorgulamak yoktu.

Gözü karartmış bir şekilde silahını Harry'e yöneltmiş olan Louis'nin mavileri inatçıydı. Yeşillerin de ondan bir farkı yoktu tabii.

Namlular hala daha birbirlerine çevriliyken gelen sesle ikisinin de başı yandaki adama döndü. Son hız kaçmaya başlamıştı.

Harry silahını indirip ardından koşmaya başladığında peşinede Louis takılmıştı tabii. Harry adamla arasındaki mesafeyi kapatmaya yaklaşmışken karşısına çıkan arabayla hızı kesildi ve kaçmış olan adama öylece bakakaldı. Onun yavaşlamasına sebep olan arabayada sesli bir küfür ettikten sonra arkasını döndü.

Louis nefes nefese, olduğu yerde öylece ona bakarken üstündeki sinirli bakışlarında farkındaydı. Harry ise bunu silahını sinirle yere atarak onaylamıştı.

"Aptal! Senin yüzünden adam kaçtı amına koyayım! Silah çekmek ne demek Louis? Kafayı mı yedin sen?"

"Ölmemesinden iyidir." dedi adam için ve ardından ekledi. "Seni durdurmanın tek yolu buydu çünkü! Başına buyruk davranırsan sonuçlarına da katlanırsın."

Sesi netti. Sertti. Bu zamana kadar Harry'nin hiç duymadığı türdendi. Ama geri adım atmadı ve Louis'ye yaklaşarak elinde tuttuğu silahı kendisine yöneltti. Louis ona ne yapmaya çalıştığının sorar gibi bakıyor olsada sustu ve onun konuşmasını bekledi.

"Kaçmasaydı sıkacak mıydın bana?"

Ses tonu meydan okurmuşçasına çıkarken Louis gülmeye başladı. "Delirmişsin sen." dedi. "Ne dediğini bile bilmiyorsun."

"Ha öyle mi? Kafama silah dayayan sen delirmedin fakat ben soru sorduğum için delirdim öyle mi?" Sesi titremeye başladığında gözleri de akabinde dolmuştu.

"Keşke çekseydin o tetiği." dedi dişleri arasında. "Keşke öldürseydin beni! Neden öldürmedin?! Neden bana daha fazla acı çektirmeyi seçtin! Ben öldüremiyorum kendimi işte sen yap şunu! Öldür beni, Louis. İçimdeki acıyı da al götür. Öldür beni."

Hıçkırıklar arasında yere çökerken o kadar savunmasızdı ki, Louis ona öylece bakakaldı. Elinden hiçbir şey gelmiyordu ve artık o da aklını yitirmek üzereydi.

"Ölmek istiyorum." diye fısıldadı ağlak sesiyle bir daha. "Keşke öldürseydin beni. Ben bununla yaşayamıyorum."

Louis aylar önce kollarında mutlu olan adamın haline baktığında kalbinde bir şeylerin koptuğunu en derinden hissediyordu. Gözleri yaşlarla dolmuş ama geçirdiği kriz yüzünden gülüyordu. Sevgilisinin gün geçtikçe daha da kötüleştiğini fark ederken içini bir korku kapladı. Ya onu kontrol altına alamazsa diye düşünüyordu. Ya bir daha eskisi gibi olamazsa diye korkuyordu. Ama şu an sırası değildi bunun. Bir şeyler düşünmeliydi ve onu bu krizden kurtarmalıydı.

Cosa Nostra Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin