25.Bölüm

263 18 6
                                    

Elbette saat sekizde uyanma işi yalan olmuştu. Uykusuzluktan ölür gibi uyuduğum için alarmı erteliye erteliye saat onu bulmuştu. Yavaşça yatağımdan kalkıp inekli pijamalarıma aldırmadan odamın kilidini açarak banyoya girdim. Yüzümü yıkayıp kendimle bakıştım, uyandığımda göz altlarım hep şiş olurdu. Balık gibi olurdu. Dolabı açıp göz kremimi altlarına sürdüm. Nemlendiricimi yüzüme yaydıktan sonra ellerimi tekrar yıkayıp banyodan çıktım.

İçeriden enfes kokular gelirken kaşlarım hafif çatılır gibi oldu. Hayalet gibi koridorda süzülürken mutfağın kapısını araladım. Karşımda, kahvaltı hazırlayan bir Ares görmeyi asla beklemiyordum.

Beni görünce gülümsedi. "Günaydin."

Başını kapının eşiğine yaslarken diğer elimi de belime koydum. "Günaydın," dedim uykulu bir sesle. "Bıraksaydın, ben yapardım. Zahmet etmişsin."

"Ne zahmeti? Dün gece seni epey yordum. Birak da bunu yapayim bari." derken tabakları masaya bıraktı. Duraksayıp bana döndü. "Umarim mutfağini kullanmam bir sorun olmamistir? Sormadim ama..."

"Saçmalama," diyerek yaslandığım yerden ayrıldım. Kolumdaki tokayla saçlarımı bağlayıp sandalyeye oturdum. "Uzun zamandır kahvaltı etmiyordum, ellerine sağlık."

"Ne demek, afiyet olsun." dedi, bana bir çatal uzatmadan önce.

"Bugün seni biraz gezdireyim. Saat Kulesi'ne falan gideriz. Karşısı ful deniz zaten." dedim. "Şimdi oraya gideceksek metroyla daha hızlıca ulaşabiliriz. Ama sonra Karşıyaka'ya gideceğimizi varsayarsak onun için de araba gerekli. En kötü tekrar buraya gelip arabayla çıkarız. Oranın trafiğine hiç giremem, direkt bas otobandan git."

"Sen bilirsin." Çatalını peynire batırdı. "Sen taniyorsun burayi, karismak bana dusmez."

"Ya da bak şöyle yapalım o zaman. Bugün metroyla gidilen yerlere gidelim. Yarın da arabayla çıkarız. Olur mu?" Başını salladı. "Tamam o halde. Kahvaltıdan sonra çıkıyoruz."

Dediğim gibi olmuş, kahvaltıdan sonra evden çıkmıştık. Evim, Ege Üniversitesi'nin misafirhanesinin biraz uzağındaydı. Misafirhanenin önünden geçerken Ares buranın ne olduğunu sormuştu. Sonrasında karşıya geçip metroya bindik. Bulduğumuz ilk boş yerde yan yana otururken bir ara Ateş'i dolandırmaya çalışanlar olmuştu. Az kalsın başarılı da oluyorlardı. Sabahın köründe metroya binip, akşama kadar kucağında bebekle gezen ailelere asla yardım edesin gelmezdi. Ettirmedim de.

Metrodan inince biraz yürüdük ve direkt Saat Kulesi karşımıza çıktı. Ares'in bolca fotoğrafını çektiğinde fark ettiğim şey hepsinde oldukça fotojenik çıkmasıydı. Pozları da bir erkeğe göre daha farklıydı. Normalde erkekler dümdüz dururken Ares hareket ederken de çekmemi istemişti.

Sonrasında kuş yemi satan bir çocuktan ikimizin fotoğrafını çekmesi için rica ettiğinde çocuk kıramamıştı. Ares'ten telefonunu aldığı an bizi çekmeye başlamış olsa gerek ki neredeyse hepsinde gözüm kapalıydı. Sarılmasının bir sorunu olur mu diye sorduğunda onu beklemeden ben sarılmıştım. Kollarını arkamdayken boynuma dolamış, bende ellerimi kollarının üstüne koymuştum. Çoğu ifşaydı, hepsinde gülüyordum ve gülüyorduk.

Telefonu aldığında çocuğa bir anda yüz dolar verdi. Bu, çocuğu da beni de anlık olarak şoke etti. O ise gayet rahat bir şekilde çocuğun saçlarını sevip hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam etti.

Bu koş şokun ardından karşıya geçtiğimizde bu seferde çingenelerle başımız beladaydı. Deniz kenarında oturan ve gözlerine kestirdikleri yan yana duran iki karşı cinse atmaca kuş gibi saldırıyorlardı. Ares'e elindeki gülü uzatıp "Alasın şu güzel kıza bir çiçek be abem." dediğinde Ares onun dediğinden hiçbir şey anlamayarak kaşlarını çatmıştı. Kadın ise bunu numaradan yaptığını sanarak "Al al hediyem olsun." demişti.

Ares tam alacakken gülü geri vermiştim kadına. Gülü hediye diye verip sonra parasını isteyecekti. Parasını vermeyince de geri elimizden alacaktı. Yeni gelen öğrencilere ve turistler yerdi bu numarayı ama ben yemezdim.

Deniz kenarındaki kayalıklarda da hem ikimiz hem tek fotoğraflar çekilmiştik. Sonrasında Pier AVM'yi gezdirmiştim. Eskiden tarihi bir yapı olup sonradan alışveriş merkezi olması Ateş'i bayağı meraklandırmıştı. Ama içi bomboştu. Ölü gibiydi bir, Forum İzmir gibi asla olamazdı.

Saati böyle böyle akşam üstü ederken geri döndük eve. Girdiğimiz mağazalardan birkaç tane magnet almıştı Ares ve onları inceliyordu. Yarın onu Nazar Köy'e götürebilirdim, böyle şeyler çok hoşuna gidiyor olmalıydı.

Akşam için dışarıda yemeğe karar verdiğimizde bana doğru döndü. "Aleyna, su elbiselerden birini giyebilir misin çiktiğimizda? Sana çok yakisacağini düsünüyorum..."

Zaten şık bir yere gideceğimizden öyle bir şey giysem sırıtmazdı. Başımı olumlu salladım ama işaret parmağımı kendisine çevirdim. "Sende bir takım giysen iyi olur."

"Oldu bil."

"Gün geçtikçe daha da Türkleşmen beni korkutuyor Ares."

"Dobloyu sattin mi Aleyna?" diye seslendi kendi odasından.

Kendimi tutamayıp kahkaha atarak odama girdim. Onu seyyar satıcı olan amcayla yalnız bırakmak hiç mantıklı bir hareket değildi...

Yanlış Sarışın Texting  (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin