43.Bölüm

195 13 4
                                    

"İnanamıyorum sana aşkım ya!"

"Asıl ben sana inanamıyorum Aleyna. Herkesin içinde çocuk gibi lahmacun yedirdin bana."

Kemerimi biraz gevşetirken "E yanlış yiyordun!" dedim sinirle. "Nerede görülmüş lahmacunun üçgen şeklinde yenildiği? Çocuklara yapıyoruz biz onu. Gerçekten lahmacuna hakaret sayıyorum bunu."

"Ya hadi onu da anlarım. Limon sıkmak ne demek?"

"Sus, bak ona ayrı sinirliyim! Limonuz lahmacun mu olur ya, nasıl yetiştirdi Mihrimah teyze seni?"

Yüzünde gülümseme oluştu. "Tam sana layık bir şekilde yetiştirdi."

Göz devirdim. Her şeyde Allah'tan çenesi romantikliğe açıktı da son anda kurtuluyordu. Ama hâlâ lahmacuna yaptığı işkenceyi unutmamıştım.

"Künefe çok güzeldi ama." dediğinde onu onayladım. "En sevdiğin tatlı ne?"

"Kimse sevmez ama bülbül yuvasına bayılıyorum. Ondan harika bir tatlı görmedim. Baklava çok ağır ama o öyle mi? Asla." Gözlerimi ona çevirdim. "Seninki?"

Güldü. "Sen?"

"Ciddi bir şey soruyorum."

"Ben de ciddi bir şekilde cevap veriyorum."

"Ciddi değilsin."

"Ama aşığım."

Yüzümü çevirip başka yere baktım. Dudaklarımı birbirine bastırarak gülümsedim. Bacağımın üstündeki elimi tuttu, sanırım bugün her zamankinden fazla romantikti.

Havuzla yemek yediğimiz yer arası bir saatti. Normal Yunan restoranlarında da yiyebilirdik elbette ama ısrarla Türk restoranı istediğim için iki saatlik yol gidip bir saat geri dönüşümüz olmuştu. Türkiye'de olsak Allah bilir kaç litre benzin yakardı.

Zaten gelirken yediklerimizi yakacağımız için gider gitmez girebileceğimizi söylemişti Ares. Bir mağazaya girip mayo ve bikinilere bakıp beraber fikir yürüterek almıştık. Parasını ödeyecektim fakat Euro geçtiği için cebimdeki Türk lirası ya da kredi kartlarım işe yaramazdı. Ares ödemişti mecburen.

Siyah normal bir bitkiniydi yani. Dekoltesi olan bikinileri oradaki kadın gösterdikçe fenalık geçiriyordum. Aşırı abartıydı, ne gerek vardı öyle şeylere?

Havuzun dışarıdan görüntüsü normal bir havuz gibiydi. Fakat içeriye girdiğimiz an normal bir havuz olmadığını anladım. Profesyonel yüzücüler için yapılan standlar vardı. Çocuk havuzu, yetişkinler ve açık büfe bile vardı. Cankurtaranı da unutmamak gerek.

"Burası neden boş?" diye sordum koca salona bakarak.

"Savunmasız olduğum bir anda sivillerle aynı ortamda bulunamam. Birkaç saatliğine kapatıyoruz."

Vay anasını, paraya bak nereye harcayacaklarını şaşırıyorlar.

"Gel hadi," Elimden tuttuğu gibi kabinlere doğru götürdü. Kadınların olduğu kabin erkeklerinkinden önceydi. "Beklerim ben." dedi. Onun işi kolaydı, üst çıplak alt şort. Ne âlâ memleket.

İlk üzerimi çıkarıp sonra alt parçayı ve üstü ayarladım. Arka tarafın iki tane bağlamalı yeri olunca "Ares," diye seslendim. "Gelebilir misin?"

Göğüslerime uygun gelecek parçayı bastırdım görünmemesi için. İçeriye girince "Ne oldu?" diye sordu.

"Şunları bağlar mısın?" dedim arkanı dönüp. "Lütfen düğüm atma."

Soğuk elleri belime değince ürperdim. Elini sırtım boyunca kaydırdığında titremeden edemedim. Boynuma getirdi ve orayı bağladı. Parmaklarının aksine sımsıcak olan nefesini kulağımın arkasında hissettiğimde kasıklarım sızladı. Yapma oğlum, günaha sokturacaksın bizi.

"Tamam bağladım." demesiyle ona doğru döndüm. "Teşekkürler." dediğimde güldü ve "Ricalar ederim." dedi

Gözleri vücuduma uğramadı bile. Ama ben gayet de onu kesmekle meşguldüm. "Yüzme biliyor musun?" diye sorunca güldüm.

"Sizin kadar iyi bilemem tabii ama İzmir gibi bir yerde yetişip bilmemem imkansız."

Havuza birkaç adım kalmıştı ki birden adımları durdu. Kafasını çevirip bana bakınca bende ona doğru döndüm. Bir şey diyecekmiş gibi kulağıma yaklaştı ama elleri birden karnımı, ben de kendimi suda buldum.

"Adisin!" Su yüzeyine çıkarken ters ters baktım. "Aklımla oyun oynadığın için seni dava edeceğim!"

Fayansa doğru yaklaştım. Bana doğru eğilip elini uzattı. Elini tutup çıkacaktım ki yine bırakmasıyla bu sefer ağız dolusu küfür ettim. "Sana olan güvenimi kırdın, daha nah güvenirim sana!"

Daha gözlerimi açamamıştım ki o da suya girip bedenimi kavradı ve fayansa yasladı sırtımı. "Duyamadım?" Burnumun dibine girerek işleri daha çok zorlaştırıyordu. "Söyle bakalım bir daha. Sanırım kulağıma su kaçtı duyamadım."

"Adisin," dedim elimi aramızdaki suya vurdum ve yüzüne su gelmesini sağladım. "Bir daha sana güvenmeyeceğim!"

"Emin misin yavrum?" Belimdeki elleri aşağı kayınca gözlerimi kapattım. "Güvenmiyor musun bana?"

Göbek deliğimin üstünde ovaller çizmeye başladı parmakları. Derin bir nefesi içime çektiğimde istemsizce açıldı gözlerim. "Güvenmiyorum." dedim yalan söyleyerek.

"Eğer güvenmiyor olsaydın, şu an bunu yapmama izin vermezdin." Elini karnımdan çekti, bu sefer belimi kavrayıp fayanslardan uzaklaştırdı bedenimi.

Havuzun ortasında sadece ikimiz süzülürken "O kadar güveniyorsun ki," diye mırıldandı kulağıma. "Vücudunu görmemde veya dokunmamda bir sakınca bulmuyorsun."

"Zinhar iftira hünkârım," dedim dudaklarımı ısırıp. "Benim ne haddime size karışmak?"

Yüzünü ekşitti. "Beni o Süleyman'a benzetme bu yönden. Rica ediyorum."

"İyi," Bedenlerimiz arasına mesafe koydum. "Kaybedenler buradan çıkınca tatlı yemeğe götürür." dedim ve gösterdiğim yere doğru yüzmeye başladım.

Benim başlamamla o da başlamıştı ama bana nazaran daha sakindi kulaçları. "Az önce tatlı yemiştik! Verdiğimiz kiloyu bir günde aldıracaksın bize!" diye seslendi arkamdan.

"Tatlı için her müddet karnımda boş yer var benim! İstemiyorsan git kereviz ye!"

"Kaybeden artı olarak da kereviz yesin mi?"

Eğer evet deseydim kulaçlarını hızlandırır ve önüme geçerdi. Bunu tahmin ettiğim için "Bence kebap yesin!" diye bağırdım. Kahkaha attı.

Dakikalar sonunda havuzun diğer ucuna ilk ben ulaştım. "Ben kazandım!" diye sevinçle şakıdım. "Tatlı artı kebap yiyeceğiz."

"Tamam, öyle olsun." dedi. "Ama bende acıktım."

"Tamam." diye onayladım onu. "Ne yiyeceksin?"

Sırıttı. "Sen beni dert etme." dedi başını boynuma gömmeden hemen önce.

Sanırım boynumu mosmor etmeden çıkmayacaktı.

Yanlış Sarışın Texting  (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin