Kalktığımda yine halsizdim, gece zor ve çok az uyuyabilmiştim. Duşa girip soğuk suyla kendimi açmaya çalışıyordum. Çıktığımda kıyafetlerimi giyindim, makyajımı yaptım ve saçlarımı da şekillendirdim. Mutfakta biraz yemek atıştırdıktan sonra evden çıkıp işe gittim. Ama iyi gitmiyordu, röportajlar arasında dalıp gidiyordum, aklım sadece babamdaydı. Eğer şehirlerin arası bu kadar uzak olmasaydı yanına giderdim. Ayrıca ileri derece değildi, ameliyat olacaktı ve iyileşecekti.
-Aklın nerde kızım senin? ~Leo
Leo'nun yüksek sesi kendime gelmemi sağlamıştı.
-Hiçbir yerde. ~Petra
-Tüm gün dalgındın, durman lazım, böyle ilerleyemezsin. ~Leo
-Anladım Leo. ~Petra
-Umarım, bay bay. ~Leo
-Sana da. ~Petra
Stüdyodan çıkıp eve ilerledim, geldiğimde ise hiçbir şey yapmadan sadece kendimi koltuğa attım. Boş boş tavanı izliyordum. Yine yorgun hissediyordum, nasıl gidecekti bu halsizlik? Bir süre öyle dinlendikten sonra kalkıp üzerime rahat bir şeyler giyindim. Makyajımı da çıkartıp mutfaktan bir şeyler izlerken atıştırmak için yiyecek aldım. Televizyonun karşısındaki koltuğa geri yerleştiğimde kanallarda geziniyordum.
Saatler geçmişti ve gözümün ağrısına rağmen uykum olduğunu hissetmiyordum. Yatağıma gittiğimde ne kadar denesemde uyuyamıyordum. Artık sıkılmaya başladığımda balkona çıktım. Yeterli değildi, sanki evin duvarları üzerime geliyor ve beni boğuyor gibiydi. Dayanamayacağımı anladığımda pijama olarak giydiğim gri şort, pembe tişörtün üstüne askıdan aldığım siyah hırkayı giyip saçımın dağınıklığını dert etmeden kendimi dışarı attım. Ne zaman önünden geçsem içinde oynayan çocukları izlediğim parka gidiyordum. Küçükken yeni taşındığım yerde pek arkadaşım yoktu, tek başıma salıncakta sallanırdım. Ne onlar çağırırdı beni aralarına, ne ben sorardım. Şimdide aynı şekilde salıncakta oturuyordum. Karşıyı izlerken derin nefesler alarak temiz havayı içime çekiyordum, iyi geliyordu. Bir süre sonra tenha yolun köşesinde, kimsenin olmadığı, sadece sokak lambasından hafif gelen ışıkla yetinen karanlık parktaki salıncağa biri daha geldi, yandan gelen seslerden anlamıştım. Kim olduğuna bakmak için başımı çevirme gereği bile duymadım, merak etmiyordum. Ama yine de hissediyordum, zaten o hariç kimse yoktu yanıma gelecek. Ben tahminimle yetinirken ikimizde öylece duruyorduk. Rüzgar harici ses olmayan bu sakin ortamı bozan Tom oldu.
-Bu saatte neden buradasın? ~Tom
-Evde durmak istemiyordum. ~Petra
-Neden? ~Tom
-Sanki her şey üzerime geliyormuş gibiydi. ~Petra
-Ve nefes alamadığını hissettin. ~Tom
-Sende mi? ~Petra
-Sorun ne? ~Tom
-Artık güldürecek bir şey kalmamış gibi. Ayrıca, babamın kanser haberini aldım. Korkuyorum, yenememesinden çok korkuyorum. ~Petra
-Durumu çok mu kötü? ~Tom
-Hayır, ameliyat olacak ve iyileşecekmiş. ~Petra
-Korkmana gerek yok, ben inanıyorum, atlatacak. Öyle hissettim. ~Tom
-Umarım. Peki ya senin neyin var? ~Petra
-Yorulmaya başladım ve... bilmiyorum. ~Tom
Mayışık, yorgun çıkan sesimizle konuşma boyu karşıyı izledikten sonra sonunda bakışlarım Tom'a yöneldi ve gözlerimiz buluştu. Ama onunkiler yüzümde farklı bir yere kaydı. Ayağa kalkıp önüme geldiğinde eli sağ yanağımdan çeneme doğru uzanan yanık izinde dolaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑆𝑝𝑖𝑘𝑒𝑟 - 𝑇𝑜𝑚 𝐾𝑎𝑢𝑙𝑖𝑡𝑧
FanfictionBelki o gün buluşmasaydı gözlerimiz ikimizde yaşamazdık hiç birini. Ya da sırf bir kaç güzel an için değer miydi kötü geçen günlerimiz?