hiçbir şey

239 19 46
                                    

Madem sevmiyorsun Tom, ne diye verdiğim saati hâlâ takıyorsun ki? Kafamı karıştırıyorsun, seni anlayamıyorum..
Daha fazla bakmak istemeyerek kapattım bilgisayarı, kendimi yandaki yatağıma bıraktım. Tavanı izlerken aklımda dolaşan isim tanıdık, başka ne olabilir ki zaten? Kendi kendime sorguluyorum her şeyi, ona duyamayacağı sorular soruyorum. Unutmam gerekiyor, unutabilir miyim bilmiyorum ama öncesinde isteyip istemediğime bakmalıyım. Sanırım istemiyorum. Sadece eski günlerimize dönmek istiyorum, bu yatakta onunla beraber yattığımız. Beni ısıtan onun kolları olsun istiyorum, bir boka yaramayan yorganım değil.
Sinir bozukluğuyla kulaklığımı aldım masadan, taktım. Beni rahatlatacağını düşündüğüm şarkıları dinlerken döndüm sağıma, gözlerimi kapadım. Uyumayı umdum ve uyudum.

Güneş ışığı geliyordu, kamaştırdığı gözlerimi ovdum. Yavaşça yataktan kalkıp küçük adımlarla lavaboya ilerledim. Yüzüme çarptığım suyla uykumu açtıktan sonra hazırladığım kahvaltımı yaptım, giyindim, evden çıktım. Beni işe götüren yolda yürüyordum isteksizce ve çabucak gelmişti sonu. Stüdyoya girip öylece bekledim röportaja gitmeyi, bugünün de hemen bitmesini.

İstediğim gibi olmuştu, akşam olmuştu. Şimdi de sabah geldiğim yolu geri gidiyordum, ölü gibi hissediyorum. Bir şeyler yok, fazlasıyla üşüyorum. Üstümdeki montun önünü kapatıp fermuarını çekebildiğim kadar yukarı çektim, sanki üşüyen eksiklik çeken içim değilde bedenimmiş gibi bir kumaş parçasıyla ısıtmaya çalıştım.
Sonunda eve vardığımde içeri girdim, üzerime rahat bir şeyler giyinip yüzümü temizledim. Televizyonun karşısına geçip dinlenmeyi amaçlayarak oturdum. Kanallarda geziniyordum, izleyecek bir şey bulmaya çalışıyorum. Onu gördüğüm an bıraktım kanal atlamayı, programı izlemeye başladım. Tokio Hotel röportaj yapıyordu.

-Heyecanlı mısınız?

-Tabii ki! ~Bill

Sanırım konserleri vardı, hepsi konuşup gülüşüyordu. Tom'un unutamadığım kahkahası benim de yüzümün gülmesine sebep olmuştu. Ama bir şeyler vardı, Tom'u üzüp kıran; gözlerine bakınca anlayabiliyordum fakat ne olduğunu çözemiyordum, en çokta bu sıkıyor canımı. Ben onların soru cevap yapmasını dinlerken beklemediğim bir soru yöneldi.

-Petra Fuhcs ile aranızda ne vardı?

-Hiçbir şey. ~Tom

Kaşlarımı kaldırdım istemsizce.

-Biten bir ilişkiniz var diye biliyorduk.

-Hiçbir şey yok, kendisini sevdiğim de söylenemez. ~Tom

-Aptal! ~Petra

Kumandayı televizyona doğru fırlattım. Neyse ki bir şey olmamıştı ama bunu düşünmenin zamanı değildi. Nefes alamadığımı hissetmemle balkona attım kendimi, temiz havayı çektim içime. Ardından bir bira ve paketimi aldım yanıma. Yudumlarken bir dal çıkartıp dudaklarıma yerleştirdim, yaktım. O gün Tom'la paylaştığım aynı çakmak, hâlâ doldurup doldurup onu kullanıyorum. Öylece karşıyı izliyordum ikisini de içerken, karanlık gece de aydınlanan şehri. Gelen soğukla kendime çektiğim bacaklarımı da sardım hırkamla. Her gece Tom'la oturduğum bu sandalye de şimdi tek başıma durmak yakıyor canımı, her şey gibi. Dolan gözlerimden akmaya başlayınca yaşlar titreyen elimle götürdüm sigarayı tekrardan dudaklarıma, zorlansamda derince çektim içime. Göz yaşlarımı silmeye çalıştım ama aktıkça akıyordu. Hiçbir şey yapmadan sadece ağladım orada. Ağladım, ağladım, ağladım...

Başım ağrıyordu uyandığımda, balkonda uyumuşum. Sandalyeden kalkıp gerindim, her tarafım ağrıyordu deli gibi. Zar zor görürken önümü lavaboya ilerliyordum, işlerimi halledip yıkadım yüzümü. Giyinmek için odama geldiğimde geldi aklıma bugün gitmeyeceğim, rahatlayarak gerideki yatağa bıraktım kendimi. Tavanı izlerken aklıma gelen şarkıları fısıldıyordum kendi kendime. Bir süre sonra hızla kalkıp gözlerim kararırken başımı ovalayarak mutfağa gittim, ilaç kutusundan aldığım ağrı kesiciyi suyla beraber yuttum. Sandalyeye oturup biraz da orda dinlenerek sorguladım hayatı, bugün evde neler yapsam acaba?

𝑆𝑝𝑖𝑘𝑒𝑟 - 𝑇𝑜𝑚 𝐾𝑎𝑢𝑙𝑖𝑡𝑧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin