yirmi-sekiz

890 54 64
                                    

-

Bunu sana itiraf etmek zor, sandığımdan daha zor; keşke her şeyi sana daha erken açıklamış olsaydım, belki o zaman hâlâ aynı yatakta, aynı sabaha uyanıyor olabilirdik.

-

Hava kararıyordu. Ginny ile beraber Harry'nin yanına ilerliyorduk, onun yanına gitmeyi hiç istemiyor olsam bile. Geldiğimizde Dumbledore'un odasının olduğu kattaydık, Harry onunla kısa bir görüşme yapmış ve tam o katta bizi bekliyordu.

"Evet Harry? Beni çağırmış olmanın sebebi umarım önemlidir." dedim ona, ellerimi göğüsümün üzerinde bağlarken.

"Helena, Malfoy'un nereye gittiğini öğrenmeme çok az kaldı."

'Malfoy' der demez adımlarımı geldiğimiz yönün tersine, gitmek için çevirmiştim. Harry kolumdan tutunca gitmeme engel oldu.

"Bak dinle beni Helena, daha sonra çok pişman olacaksın."

"Sana söylüyorum Harry. O ölüm yiyen olamaz, onun bunu yapacak cesareti yok anlıyor musun?"

Harry benim gibi düşünmüyordu. Cesareti olmadığını kabul ediyordu ve tam aksine onun bu korkuyla ölüm yiyen olduğunu söylüyordu. Ona inanmak istemiyordum, inanmak istediğim tek şey Draco'nun yapacağı açıklamalardı.

"Onunla aramı bozmak istemiyorum Harry, daha dün barıştık."

"Sonsuza kadar beraber olamayacağın bir adama bu kadar bağlanıyor olman.. Yazık Helena. Kendine hakaret ediyorsun resmen."

Ona sinirlenip oradan gittiğim zaman ona dediğim tek şey 'senin aptal düşüncelerini önemsemiyorum' demek olmuştu. Hâlâ Dumbledore'un katında ilerliyorken ihtiyaç odasının olduğu koridora çok yakındım. Oraya gidecektim ve kendimi sakinleştirecek bir yer hayal edecektim. Buna ihtiyacım vardı ve oda bana bu isteğimi verecekti.

Sadece önümdeki uzun koridoru yürüdükten sonra, bir sağ ve ardından iki sol yapacaktım. Her şey o an gerçekleşti. Uzun koridoru bitirmeme az kalmışken karmaşık sesler geliyordu kulağıma. Bir ordu sesi gibiydi. Adım sesleri koridorda eko yapıyorken, bu seslerin geldiği yöne gidiyordum. Ne olduysa o bir sağ yapmamdan sonra oldu.

Ne olduğunun farkına bile varmadan onları görür görmez koşmaya başladım. Arkamda tam olarak iki ölüm yiyen vardı ve ikisinin de maskesi birbirine çok benziyordu. Oldukça hızlı olsalar bile cisimlenemediklerini anladığım an tanrıya şükrettim.

Her şeyin sonu bu, bütün sonum bu, her şeyi kaybedeceğim diye düşünürken çarpıntılarım git gide artıyordu. Koşarken arkama baktığımda adımlarım yavaşlıyordu. Korkudan titreyen bacaklarım bana hiç yardımcı olmuyordu. Asamı cebimden çıkarmaya çalıştığım o an tuzağa düşürüldüm. Arkamdan gelen iki tanesine bakarken önümdekini görmedim ve ona çarptım. Ona çarpar çarpmaz kollarını boynuma, hareketimi engelleyecek şekilde sardığında o iğrenç ölüm yiyenin bedeni sırtıma değiyordu. Arkamda beni tutan ölüm yiyen varken az önce beni kovalayanlar da gelmişti.

Sesleri duyabiliyordum, bu bir katliam gibi hissettiriyordu. Her şeyin bittiği gün bugün olacakmış gibi hissettiriyordu. Hâlâ çok korkuyorken tek yaptığım şey sırtımdan beni tutan ölüm yiyene tekmeler atmaya çalışmaktı, kollarını boynuma sarmışken bu çok zordu.

Az önce beni kovalayan o iki ölüm yiyen geldiğinde isimlerini öğrenmiştim. Birbirlerine isimleriyle hitap ediyorlardı ve bu isimlerin her birini tanıyordum. Hepsi, hepsi 13 yıl önce Voldemort'a yardım eden insanlardı.

Tut onu sakın bırakma, dedi arkamdaki ölüm yiyene. Ardından konuşmaya devam etti.

"Amycus'un yanına gideceğim. Corban sen de alt koridorla-"

Onun yanındaki ölüm yiyen konuşmaya başladı. Onun lafını böldüğünde, emir verilmesinden hoşlanmadığını anladım.

Missed Love, Draco MalfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin