otuz-bir

786 56 69
                                    


-

Seninle olmak, bulutların üzerinde uzanmak gibi hissettiriyordu; yumuşak ve beyaz, temiz ve sıcak.

-

Yaz tatilindeydik, buna tatil denilebilirse eğer. 7.sınıfta devam edecektim, her şeye rağmen okula gidecektim. Orada benim gibi olan öğrencilerle beraber olacaktım.

Pencere pervazımda oturmuş düşünüyordum. Yağmur yağıyordu, evde yalnızdım. Ailem Weasley'lerin yanındaydı. Buradan uzakta ve gizli bir yerdeydiler. Oturduğumuz sokak büyücülerin uğrak noktası olmaktan çıkmıştı, burada her zamankinden daha yalnızdım. Çoğu kişi taşınmıştı, çoğu ise kaçmıştı.

Pencereme düşen yaz yağmuru damlalarının, çıkardığı seslere odaklamıştım zihnimi. Her çarpışlarında Draco ile olan anılarımı hatırlıyordum. Bir saniye önce başka bir anı, bir saniye sonra başka bir anı. Bugün farklıydı, bugün benim için diğer günlerden daha önemli bir gündü.

Uzun zamandır onu görmemenin ardında çok histerik hissediyordum. Ne olduğunun ya da ne olacağının farkına bile varmak istemiyorken hâlâ ona aşıktım. Deliler gibi aşıktım. Sesi zihnimin içerisinde ekolar halinde yayılıyordu.

"Seni tabii ki seviyorum Helena.." ve sonra bana verdiği o veda öpücüğü.

Üzerimdeki kıyafetin inceliği umrumda değilken dışarı çıkıp bu yağmurun altında yürümek istiyor, ıslanmak istiyordum. Yaz yağmuru. Toprak kokusu ve ıslanmış güller.

Ayakkabılarımın üzerinden akıp giden yağmur damlaları, kıyafetimin tenime yapışmasını sağlayan yağmur damlaları. Her biri açıkta olan boynumu, omuzlarımı ve bacaklarımı gıdıklıyorlarken bana dejavu yaşatacak şeyler yapıyordum.

Yokuşu iniyordum. Önce Lara'nın evine baktım daha sonra onun karşısındaki eve. Ona yürüdüğüm ilk anı hatırladım. Onun saçlarının arkadan nasıl göründüğünü, ne kadar parlak ve dikkat çekici olduğunu. Yürüyordum. 2 sene önce hava kararmadan orada olmam gereken yere. Şimdi bir önemi yoktu, 17 yaşında genç bir kızdım. Her şeyin farkında olan bir genç kız. Oraya hava kararmışken de gidebilirdim. 2 sene oraya önce beyaz gül toplamak için gittiğim günü hatırladım. Sonra onu ikinci kez gördüğüm anı, onu daha iyi tanıdığım o anı hatırladım.

Oraya gitmeme henüz yaklaşık yarım saat varken yol ayrımında sessiz ve müstakil evlerin olduğu sokakları inceliyordum. Bedenimi olduğu yerde tamamen arkama bakacak şekilde döndürdüğümde bir silüet gördüm. Bu tıpkı onun gibiydi. Beyaza yakın o saçlar ve o siyah takım elbise. Olduğum yerden bakıldığında takım elbise olduğu belli olmuyor olsa bile o durdu. Durdu ve benim olduğum tarafa baktı.

Koşuyordum, ona doğru koşuyordum. Bu oydu. O da bana doğru geliyordu. Kollarını yapabileceği kadar açtığında adımlarımı daha da hızlandırdım. Yağmur damlaları attığım adımlarla bacaklarıma sıçrıyor, onları ıslatıyorlardı. Sırılsıklamdım. Sırılsıklamdık.

Aramızdaki mesafe kapanıp onun kucağına doğru bütün bedenimi attığım zaman dönüyorduk. Döndürüyordu bizi. Bu yalnız kalmış sokakta, birbirine kavuşan iki yalnız gençtik sadece. iki yalnız genç.

"Geldin-" ayaklarım hâlâ havadayken onun kucağındaydım, yüzlerimizi birbirine çevirmişti. Gözüne çarpan silik sokak ışığı ile beraber beni izliyordu.

"Bugün-" dedim, nefes nefeseyken.

"2.yıl" dedi, sesindeki heyecanı gizleyemeden.
Ardından bütün cümleleri ardı ardına sıraladık. Aynı şeyleri birbirimize söylemek istiyorken zihinlerimizi serbest bırakmıştık.

"Sevgililik yıl dönümü." yüzüm ondan yukarıdayken yağmur damlaları her seferinde biraz daha sert çarpıyordu tenime.

"İnanamıyorum bile-" dedi bana o an. Zaman dursun istiyordum o an.

"2 yıl olduğuna.." lafını tamamlıyormuş gibi söyledim bunu. Beni kucağından indirdiğinde hâlâ koskoca sokak ayrımının tam ortasındaydık. "Sırılsıklam olmuşsun, üşüyeceksin" bol ceketini omuzlarıma bıraktığında yuvamda hissediyordum. Olmam gereken yerde. Ellerimi onun boynundan çekmek istemiyorken bütün bedenim onunla temas içerisindeydi. İkimizde birbirimize bakıyorduk, son görüştüğümüz zamanın üzerinden ne kadar geçtiğini umursamadan.

"Onu takıyorsun-" parmaklarını boynumdaki kolyeye götürmüştü. Onun verdiği kolyeydi. Yıllar önce bana verdiği o kolyeydi.

"Onu hâlâ takıyor musun gerçekten-" dedi sesindeki heyecanı belli edemiyorken.

"Onu ne zaman çıkardım ki?" nefes nefeseydim, onunla beraber yağmurun altında ıslanıyorken onu tutup dudaklarına kapanmak istiyordum. Her saniye biraz daha fazla ıslanan dudaklarına.

"Onu- onu görmemiştim boynunda-" o haklıydı. Görmesini nasıl bekleyebilirdim ki? Noelden sonra onu bir daha görmemiştim, sadece Dumbledore'un öldüğü o gece görmüştüm. Kalın kazak ve paltolarımın altında bu kolyeyi her zaman taşıyorken o bunu tabii ki bilmiyordu.

"Onu çıkardın sanmıştım- yani- onu takacaktın evet biliyordum ama ben sana öyle davranınca çıkardın ve attın sand-" yüzünü bana eğmişken dudaklarını izliyordum. Her bir saniye daha fazla ıslanan dudaklarını; üzerinden yağmur damlalarının düşüşünü izlediğim dudaklarını. Dudaklarına kapandığım zaman lafını bölmüştüm. Elleri titriyorken hâlâ kolyemdeydi parmakları. Kollarımı onun boynuna sarıp omuzlarımı geriye ittiğimde ceketi yere düşmüştü. Sonra onları -parmaklarını- çıplak omuzlarıma indirdi, daha sonra belime. Bir bacağımdan beni kendisine doğru daha fazla çektiğinde farkettiğim bir sürü şey oldu. Gençti. Gençtik.

Karşımda 2 yıl önceki çocuk sevgilim değil, olduğundan daha yakışıklı ve olgun duran sevgilim vardı. Uzamış ve gözlerine kadar inen ıslak saçlarını okşuyorken daha fazla çekiyordu beni kendine. Daha fazla, daha fazla ve ardından daha fazla. Dudaklarımızı ayırdığımızda saniyelerin ya da dakikaların bizim için bir önemi yoktu. Yerde ıslanan ceketini de ıslanan gömleğini de umursamıyordu. Öpücüğümün ardından şişen dudaklarına baktığımda alnını alnıma yasladı. Yüzlerimiz korunuyordu, yağmur damlalarından. Kollarımızın ve bacaklarımızın aksine.

"Yaptığın her şeyi, dudaklarını ve seni." nefesini dudaklarıma bıraktığı zaman beni çenemden tutuyor; alnını, alnıma daha fazla bastırıyordu.

"Çok özledim." dedi, cümlesinin devamını getirmek istiyormuşcasına.

Ve sonra tekrar kapattı dudaklarıma, dudaklarını. Şimdi cennetteydim. Artık cennetteydim. Cennetteymiş gibi hissetmiyordum. Bu tam olarak cennetti -o cennetti- o bana bunları hissettirendi. O benim hayallerimdeki adamdı. Onu kaybedemezdim.



Missed Love, Draco MalfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin