otuz-yedi

764 44 36
                                    


-

O gece korkuyordum ve umut dolu olmak için hiçbir tesellim yoktu.

.....dudaklarımı öptüğünde tek tesellim buydu.

-

Uyandığım zaman sıcacık kolları bedenimi, soğuk elleri belimi sarıyordu. Bu anı hiç bozmak istemiyordum, sonsuza kadar onun göğsünde onun nefesini kulağımda hissederek uyumak istiyordum. Hiç istemeyerek başımı kaldırdığımda, henüz onun uyanmadığını görmüştüm, onun banyosuna yönelip yüzümü yıkadıktan sonra uyanmıştı. "Günaydın sevgilim." dedi, gözlerini uyanabilmek için kırpıştırırken.

Yatağın diğer ucuna oturduğumda onun yanına doğru yuvarladım kendimi, ona günaydın dediğimde bugün daha da mutlu görünüyordu.

"Kalkıp hazırlanman gerekiyor.." ses tonum yeni uyanmış olmanın verdiği etki ile çok kalındı. Kahkahasını bana sunarak gülümsediğinde "Beni giyinirken izlemek mi istiyorsun?" dedi, dudakları alayla kıvrılmıştı. Ve şimdi ikimizde eski günlere gitmiştik.

Maziyi hatırlayıp burukça gülümsediğimde ona, "Bunu özledim.." diyebilmiştim. Eskiden, geleceğin henüz yakın olmadığını bildiğimiz zamanlarda, birbirimize şaka yaptığımız anları özlemiştim.

"Bugün için bir planım vardı aslında." yatakta doğruluyordu, "Güllerin oraya gidip yürüyüş yapabiliriz diye düşünmüştüm." yanağıma günaydın öpücüğünü kondurduktan sonra gözlerime ikna etmek istiyormuşçasına baktı, "Mutfaktan bir şeyler götürüp piknikte yapabiliriz-" lafını böldüğümde, bunu yapmak zorundaydım.

"Üzgünüm sevgilim ama beni Hogwarts'a bırakman gerektiğini biliyorsun.." gözlerime burukça bakıyordu. "Herkes bir şeyler için savaş veriyorken, şimdi bunu yapamayız.." yataktan kalkıp ayaklandığında dolabına yönelmişti. Gömleğini giymeye hazırlanırken sırtındaki kasları ve kemikleri oldukça net görebiliyordum. Teni eskisinden oldukça daha beyazdı.

"Sadece beraber zaman geçirmek istemiştim, daha sonra değil ama şimdi." sesindeki kırgınlığı belli ederken konuşuyordu. "Ama daha sonra diyorsan, senin dediğin olsun."

Yanına yaklaştığımda bir elimi onun sırtına koydum. "Bunun için özür dilerim.." dediğimde onu üzdüm mü diye düşünüyordum. "Hayır, üzülme, Helena.." sesi oldukça yavaşken tam karşısında duruyordum. Utanarak gömleğinin düğmelerini iliklemeye başladığımda, her bir düğmeye bakarak konuşuyordum. "Hogwarts'a cisimlenmem gerekiyor biliyorsun.. Bugün orada olmalıyım, Harry'lerin bugün döneceğini biliyorum." ben hâlâ gömleğini iliklerken o da konuşuyordu. "Evet, seni oraya götüreceğim. Bunun için endişelenme" ellerime kravatını uzattığında şimdi kravatını takmakla meşguldüm.

"Sen de gelecek misin?"

"Evet, evet senin orada güvende olduğundan emin olmalıyım." sesi ürkek çıkıyordu. Konuşmak istemiyormuş gibiydi, oraya hiç gitmek istemiyormuş gibiydi. Kravatını takıp ellerimi onun omzuna yerleştirdiğimde başımı göğsüne yasladım, birkaç dakika belki de birkaç saniye öyle kaldık, bunun ikimiz içinde bir önemi yoktu.

"Her şeyin bitmesine, bir gün önceden daha yakınız. Umut dolu olmak için çok iyi bir zamanlama." dedim, onu umutlandırmak istiyormuşçasına. Başımı göğsünden kaldırdığında ellerini çene kemiklerime yerleştirmişti. "Ne olursa olsun kendini koru." dedi. "Hiç kimse için kendini riske atma." oldukça yavaş konuşuyordu. Umut dolu olmakta zorlanıyordu, tam şuanda.

"Seni sahip olduğum her şeyle seviyorum ve endişelerini ortadan kaldırmak için elimden gelen her şeyi yapacağım." endişelerini farkettiğimde bu söylediğimle beraber bana gülümsedi.

"Sana kahvaltı getireyim bekle beni burada olur mu?" dedi hızlıca. Onu onayladığımda koltuğuna oturup onun gelmesini bekledim.

Sadece birkaç dakika sonra sesleri duyabiliyordum. Draco odadan çıkarken dün gece rahatsız olmayayım diye yaptığı sessizlik büyülerini kaldırmıştı, şimdi sesler çok netti. Kahkaha sesleri, gülüşme sesleri, sonunda diye dua eden insan sesleri. İnsan değil, ölüm yiyen sesleri.

Yukarıya doğru gelen ayak seslerini duyduğumda ürkekçe piyanonun arkasında çömeldim, saklanıyordum. Kapı açıldığında onu ayakkabılarından tanıdım, çömeldiğim yerden kalktığımda resmen bir odada ne kadar hızlı yürüyebileceksem, o şekilde ona doğru yürüdüm. Ellerimi omzuna koyduğumda
beni oldukça sıkı tutuyordu.

"Bugün Helena, dedi." sesi çatallı çıkıyordu. "Şimdi gitmemiz gerekiyor hepsi burada, Potter-Potter dönmüş, başlıyor-"

"Ne- ne zaman dönmüş? Savaş- savaş başlıyor öyle değil mi?" dedim ona hızlıca. Ne zaman bitecekti bu, ne kadar daha sürmesi gerekiyordu, neden sürekli endişe içinde yaşamaya mecbur bırakılıyorduk?

"Evet, Helena. Bana söz ver-" ellerimi tuttuğunda beni sarsıyordu. Gözlerimi ondan kaçırıp konuştuğumda ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

"Annem- babam. Onlar- onlar burada olduğumu bilmiyorlar, Drac-"

"Seni götüreceğim Helena, bana söz ver-" ellerini çene kemiğime yerleştirdiğinde gözlerimi ona çevirmemi sağladı. "Kendini koruyacaksın- kendini riske atmayacaksın." dedi.

Başımı hızlıca salladığımda, asamı piyano masasının üzerinden alıyordum. Üzerimde bana ağırlık yapan ceketimi çıkardığımda onu Draco'nun yatağına bıraktım. "Hadi- hadi gidelim-" dedim oldukça hızlı bir şekilde.

Parmaklarını parmaklarıma kenetlediğinde onun odasından çıktık. Bahçeye indiğimizde herkes buradaydı. Güneş yoktu, o iz oradaydı. Alecto'nun bana gösterdiği iz tepedeydi. Yılan, kafatasının içerisinden geçtiğinde ortaya çıkan gök gürültüsü tüylerimi diken diken ediyordu. Sol elini tuttuğum sevgilimin titrediğini görebiliyordum, o kolundaki yara onun canını acıtıyordu.

Çok endişeli görünüyordu. Saçlarının öndeki tutamları gözlerindeki korkuyu saklamak istiyormuşçasına, gözlerine düşüyordu. Titrediğini ve bu titremenin asla geçmediğini farkettiğimde ona doğru döndüm. Hâlâ yürüyorken durdurmuştum onu. Etrafımızdaki bütün bu ölüm yiyenlere, ölüm kokusuna, dehşet kokusuna ve soğuğa aldırmadan onunla konuşuyordum. Umutlarını bu son saniyelerde gidermesini istemiyordum.

"Hatırla sevgilim; geleceğimizi hatırla, gülleri hatırla. Bahçemizdeki gülleri. Kedimizi ve sıcak kahvelerimizi. Her şey bitecek. Bu hayallerimizi gerçekleştirmek için son dakikalarımız. Bunun için mutlu olmalısın." bu dediklerimin onu ikna etmesini istiyordum. İçimde kazanabileceğimize dair hiçbir his yokken etrafımızda bulunan ölüm yiyenler beni korkutuyorlardı. Bunları Draco'ya belli etmemeye çalışırken oldukça zorlanıyordum.

Beni kenara çektiğinde çok sıkı tuttu. Öylesine sıkı tuttu ki bedenlerimiz yapıştı sanmıştım. Dudaklarıma bıraktığı o uzun ve sıcak öpücüğü asla bitirmeyecek sanmıştım. "Gitmen gerekiyor-" dedim ona cisimlenen ölüm yiyenleri görünce. "Draco, şimdi gitmen gerekiy-" lafımı böldüğünde yüzü, yüzüme çok yakındı. "Hayır. Hayır beraber gideceğiz." dedi, sesi çok kararlıydı. Beni kendisi ile götürmek istiyordu. Tek başıma buharlaşmamdan endişeleniyordu.

"Draco hayır, şimdi onlarla git! Bunu tek başıma halledebilir-"

Midem bulanmaya başladığında ve onun bedenine yapıştığımı hissettiğimde, buharlaşıyorduk.



Missed Love, Draco MalfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin