otuz-altı

864 49 159
                                    


-

Seninle her gün benim için bir nimetti. Hayatımda sana sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğuma hala inanamıyorum. Sen tek kelimeyle inanılmazdın ve seni her şeyden çok seviyordum.

-

Hızlı bir buharlaşmanın ardında durduğumuzda başımı onun omzundan kaldırmış bile olsam gözlerim hâlâ sımsıkı kapalı, kollarım hâlâ onu sımsıkı sarmaktaydı. Bana gözlerimi açmamı söylediğinde karşımda malikane vardı. Malikanenin uzun demir parmaklıklardan oluşan birinci giriş kapısının olduğu kaldırımın, karşısındaki kaldırımdaydık. Kafamdaki soru işaretlerini gidermek istiyormuşçasına konuştu benimle. Buraya daha sonra geleceğimizi, şimdi malikaneden daha güzel bir yere gideceğimizi söyledi. Ellerimi tutup parmaklarını parmaklarıma kenetlediğinde, onun sol yanında yavaş adımlarımı onun adımlarına uydurarak yürüyordum. Tarlaya doğru yürüdüğümüzü farkettiğim sırada, üzerimizdeki şubat güneşi artık tüm kalbimi ısıtıyordu.

Beni salıncağın yanına getirdiğinde oraya oturmamı söyledi. Oturduğum zaman beni oldukça yavaş bir şekilde sallıyordu. Şubat güneşi ile beraber erimeye hâl tutmuş kar kütlelerinin soğukluğu yüzüme her çarptığında biraz daha mutluydum. Sevgilimin hemen yanımda olduğunun farkında olduğumda ve bunu her anımsadığımda biraz daha mutluydum.

Salıncaktan inip bana doğru uzattığı ellerini tuttuğumda birkaç adım atıp yüzümüzü güneşe çevirecek şekilde uzanıyorduk. Yanımızdaki uzun ve ince otların vücudumuzu kaşımdırmasına izin veriyor, tepemizdeki güneşin gözlerimizi kısmasına müsaade ediyorduk.

Ellerimi karnımda kenetlemişken o da aynı şekilde uzanıyordu. O daha mutluydu, beraber olduğumuz için artık her şeyin çözülebilir olacağını, daha kolay olacağını söylüyordu. O böyle konuştuğunda pişmanlık duyuyordum. Aramızdaki dakikalar süren sessizlik boyunca sadece ruhlarımızı ve bedenlerimizi yakın tutmanın verdiği hisse odaklanmıştık. Üzerine uzanmış olduğum çimlerin soğukluğu beni ilgilendirmiyordu, eriyen karların elbisemi her geçen saniye biraz daha ıslatması beni ilgilendirmiyordu. Soğuğu hissetmiyordum. Bütün duygularımı ona odaklamışken hissettiğim tek şey onun yanındaki huzur duygusuydu.

Pişman olduğumu belli eden ses tonumla konuşuyordum ona karşı. "Keşke sana destek çıkabileceğimi sana söyleseydim, seninle kaçabilirim demek yerine bana her şeyi anlatabilirsin, deseydim." sadece bir yıl içerisinde ne kadar az zaman geçirdiğimizi her anımsadığımda daha pişman oluyordum. "Belki o zaman bana bu bütün şeylerden bahsetmekten çekinmezdin, ve daha mutlu olurduk. Ben- ben, sadece hazır zamanım varken seninle olmadığım için üzgünüm.." uzanır durumda olduğu pozisyondan kalkıp doğrulduğunda gölgesi üzerime düşüyordu.

"Henüz geçirecek çok zamanımız var, kaybettiğimiz zamanlar için üzülmek sadece seni üzer." parmaklarımızı kenetlediğinde sesindeki huzuru hissedebiliyordum. "Bir daha geri gelmeyecek olan yaşlarımız vardı, bunları seninle geçirememiş olduğumu anımsadığımda, pişman oluyorum senden şüphelendiğim için.." gözlerimi kapadığımda utanç duygusuyla onu görüş alanımdan çıkarmak istemiştim. "Seni hakettiğimi bile düşünmüyorum, beni hâlâ nasıl seviyor olabilirsin ki-" ve sonra yanağımda onun sıcak öpücüğünü hissettim. Aylar sonra ilk defa yüzümde hissettiğim bu sıcaklık daha önce tatmadığım duyguları ifade ediyordu. Nostalji duygusu gibiydi; eski yıllara ait bir kazağımı bulup koklamışım da, o günlere dönmüşüm gibiydi.

"Sen iyi hissettiriyorsun" dedi öpücüğünü çene kemiğime bıraktığında.

"Bunu açıklamak zorunda değildin-" lafımı umursamıyor öpücüklerine devam ediyordu.

"Ve çok narinsin, ve düşünceli." alnımı öptüğünde devam etti. "Sinirli hallerine bile bayılıyorum." dedi.

Homurdandım. Ellerimizi ayırmıyorken daha sıkı tutmaya başlamıştı. "Bütün bunlar çok utanç verici." dedim ona.

Missed Love, Draco MalfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin