Beni öptü.
Bay Soobin beni öptü.
Henüz birkaç gündür tanıdığı oğlanı öpecek kadar ileri gitti. Beni Beomgyu'yu öperken gördü diye, bir erkeği öperken gördü diye benimle alay etti. Beni öpmesi bu yüzdendi. Bu bir sır değildi. Sır olamayacak kadar sahteydi. Yapmacık ve kurnazca. Benden aldığını bana geri veriyordu. Bilerek yapmıştı. Başka bir sır verebilecekken, benim sırrımın önemsiz ve sır bile olmadığını düşündürmek için beni öpmüştü.
Beni bırakıp da gitmesi hoşuma gitmedi. Sinirlerimi bozdu. Bana çocuk muamelesi yaptığı için damarıma bastı. Ondan zaten haz etmezken bu olay her şeyi iyice körükledi. Onun öpücüğünü istemiyordum. Oyunlarını kendine saklamalıydı. Benimle oynayamazdı. Büyüklüğünü benim üzerimde gösteremezdi. Elimin tersiyle dudaklarımı sildim. Birkaç kere yaptım. Kuru elim dudakalarımı acıtsa bile silmeye devam ettim. Yetmeyecekti. Yetmedi de. Kötü hissettiren hiçbir şeyi istemiyordum. Taşlı yolların üzerine ilk defa tükürdüm. Nefret edercesine, iğrenircesine tükürdüm. Tekrar baktığımda onu göremedim. Gitmişti. Ben de onun aksine ters yönde yürüdüm. Lizbon'a doğru.
"Geç kaldın." İçeriye girişimle Beomgyu'nun ayaklanıp yanıma gelmesi bir oldu. Adımlarımı hızlandırıp ona doğru gittim ve benim için açtığı kollarına sıkıca sarıldım. Bütün gün ona ihanet ediyormuşum gibi hissetmiştim. Suçlu hissediyordum. Belki de öyleydim. Bay Soobin beni istemediğim hâlde öptüğü için bile suçluydum.
Yüzümü boynuna gizledim. "Biliyorum." dedim canım sıkkın bir şekilde. Gözlerimi kapatıp kendimi onun kollarına bırakmaya hazırlanıyordum ki, Beomgyu geriye çekilip yüzümü ellerinin arasına aldı. Gözlerini kapatıp dudaklarımı öpmeye başladı.
Bu sefer beni öpmesini istemiyordum. Benimle ilgilenmesini, bana sevgi göstermesini istiyordum. Fakat o hiç beklemeden beni yine öpüyordu.Elleri belimden sıkı sıkı tuttu. Dudaklarımı dudakları arasında ezerken tek kelime edip de itiraz etmedim. Kabul ettim. Öpüşünü, bana böyle ilgi gösterdiğini düşünerek kabul ettim. Dudaklarımı Beomgyu ıslattı. O öptü beni istediği gibi. Bir tek de o öpebilirdi zaten.
Ama dudaklarında ona ait olmayan bir koku vardı. Sevmediği. Dilinde, dudaklarında, onun ıslaklığındaydı. "Karpuzlu sakız mı?" Kaşlarımı çatarak geri çekildim. Kalbim hızlandı. "Sen karpuzlu sakız sevmezsin ki Beomgyu."
Kafasını yana eğdi. "Çok ısrar etti. Yoksa almayacaktım zaten."
"Kim ısrar etti?"
Dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı. "August." dedi gülümseyerek. Belimdeki elleri enseme çıktı. Beni tekrardan öpmek için kendisine yaklaştırırken kafamı aşağı eğdim.
"August?" diye sordum büyük bir imayla. "Benim verdiğim karpuzlu sakızları çiğnemezken August'un verdiğini mi çiğniyorsun?" Sesimdeki sitemi anladığını umuyordum. Duygularımı görmezden gelemezdi.
Beomgyu gözlerini devirdi. İç çekerek benden ayrıldı. "Abartma Yeonjun." dedi abartılmaması gereken bir şeymiş gibi. "Sanki çocukla sikiştim. Altı üstü bir sakız. Biraz çiğneyip attım zaten." Kokusu sinmişti. Beomgyu karpuzlu sakızı sevmezdi.
Biraz çiğneyip atmış olması gerçeği değiştirmezdi. Üstünü kapatmaya çalışıyordu. Karpuzlu sakızın kokusu ağzındayken ve bana sevmediğini söylerken benimle öpüşüyordu. "Bir kere bile benim verdiklerimi çiğnemediğin ve August'un verdiğini çiğnemişsin Beomgyu. Hani para teklif etseler bile çiğnemezdin?"
Elleri omuzlarımdan tuttu. Beni birkaç adımda arkamdaki duvara yasladı. "Kalbin mi kırıldı?" Yukarıdan bana bakıyordu. "Altı üstü bir sakız diyorum. Ne oldu Yeonjun? Seninkileri çiğnemedim diye seni sevmediğimi mi düşünüyorsun? August verdi ve canım istedi. Büyütme." Onu üzerimden itmek için bir hamle yapacağım sırada dudaklarını boynuma hapsetti. Beni öpmeye başladığı an kendimi ona bıraktım. Gerçekten büyütüyor muydum? Küçücük bir olayı bile büyütüyor muydum?