havai fişekler ikimizi de diri diri yakarlar

457 66 27
                                    

Birisine çarptım. Geriye sendeledim. Düşeceğim sırada beni kolumdan yakalayıp kendisine çekti. Kafam göğsüne çarptı. Kollarıyla bedenimi sardı. Kokusu burnuma dolduğunda anladım. Bu Bay Soobin'di.

Onu burada görmek beni şaşırttı. Beklemiyordum. Kusur olarak gördüğüm şeylere tanıklık etmesini istemiyordum. Ağladığımı görmesini istemiyordum. Kimse beni ağlarken görmemeliydi. Yoksa küçük bir çocuk olduğumu düşünürlerdi. Fakat ne yazık ki gözyaşlarıma hakim olamıyordum.
Ben istemedim. Ben sarılmadım. Ben onu bulmadım. O buldu. Kollarıyla sardı bedenimi. Kafamı göğsüne yasladı. Gözyaşlarım tişörtünü ıslattı. Ağlamam yavaş yavaş duraklayıp iç çekişlere dönene kadar sarıldı bana. Kollarım aşağıda, gözlerim kapalı...Bir eli saçımda, diğeri sırtımda.

Kafam hâlâ göğsüne yaslıyken ellerimin tersiyle yanaklarımı sildim. Gözlerimin bulanıklığını giderdim.

"Sadece bir kere için derince ağla." Bay Soobin'in sesini duydum. Sakinleştiriciydi. Beni rahatsız etmedi. Diğerlerinin aksine beni boğmadı.
Kollarında ağlamam bile benim için mucizeydi. Alnımı göğsüne bastırdım. "Yapamam." dedim titrek sesime rağmen. Yüzümü görmüyordu. Ondan saklıyordum ama elleri yüzümü buldu. Yanaklarımdan tuttu. Islaktı, elleri ıslandı. Kafamı kaldırmak istedi. Usulca gözlerimi açtım. Kendimi ona bıraktım. Kafamı kaldırdı, gözlerimin içine baktı.

"Eğer bir şeyden her bahsettiğinde ağlayasın geliyorsa sadece bir kere için derince ağla. İçinde ona dair bir tane bile gözyaşı kalmayana dek ağla. Ve sonra bir dahaki bahsettiğinde göreceksin, artık ağlamıyorsun."

"Bir daha ağlamayacağım."

Beni reddetti. "Ağlayacaksın." dedi kesin bir dille. Kendinden emindi. Benden bile emindi. Beni bu kadar tanımıyordu. "Toysun, gençsin. Büyüyene kadar ağlarsın."

"Büyümediğimi mi düşünüyorsunuz?" Küçük bir çocuk olduğumu düşünüyordu. Biliyordum. Bu yüzden insanların yanında ağlamıyordum. Herkes aynıydı. Herkes aynı şeyi düşünürdü. Ağlamak bir kusurdu. Küçük düşürücü ve alay konusuydu.

Elleri hâlâ yanaklarımdaydı. "Hislerini göz ardı edemeyecek kadar küçüksün." Sözleri sertti. Canımı acıtır mı acıtmaz mı düşünmüyordu. Aklına ne geliyorsa söylüyordu.

Dudaklarımı ıslattım. Küçük olduğumu düşünüyordu. Yirmi iki yaşındaydım. Küçük değildim. "Öyleyse sizde hislerinizi göz ardı edemeyecek kadar küçüksünüz." Bakışları değişti. Kaşlarını hafifçe çattı. Neyden bahsettiğimi anlamaması beni keyiflendirdi. Dudağım yana kıvrıldı. Sırıttım. "Beni öptünüz."

Hislerini göz ardı edemediğini gösteren bir şeydi bu; beni öpmesi. Beni öpmek istemesi. Bunda bir sorun görmemesi. Ben de görmüyordum. Önceden suçlu hissederdim. Artık hissetmiyordum. Önceden ihanet ediyormuşum gibi gelirdi, bu gece gelmiyordu.

Ellerini yanaklarımdan hiç çekmedi. Göz yaşlarım durdu. Ağlamam dindi. Bay Soobin sanki burada bizden başka kimse yokmuş gibi sadece bana bakıyordu. Lizbon'daki insanları tanımıyordu. Ellerini yanaklarımda görmeleri bile bizi onların kötü sözlerini duymak zorunda bırakırdı. O bunu bilmiyordu. Bilmesine de izin vermedim.

Yanağımdaki elinin üzerine elimi koydum. Parmaklarımız birbirine değdi. İç içe geçirir gibi olduk. Eli hareketlendi, elimi tutmak istedi. Elimi tutamazdı. Onu bileğinden yakaladım. Birden koşmaya başladım. Peşimden de Bay Soobin'i sürükledim.

"Nereye gidiyoruz?" diye bağırdı bütün karmaşanın arasından. Güldüm. "Bilmiyorum." Sesim ona ulaştı ya da ulaşmadı, umursamadım. Koşmaya devam ettim. Hiç durmadım. Duramazdım.

Parktan çıktık. Onu nereye götürdüğümü biliyordum. Koşuşumuz hiç durmadı. Bir saniye bile duraklamadık. Hiçbir şey sormadan beni takip ediyordu. Bunu sevdim. Işıklarda, arabaların arasına atlayıp geçmeye yeltendiğim sırada Bay Soobin eliyle bileğimden tutup beni geriye çekti. Bedenim ona doğru savruldu. "Duygularını bastırma." dedi nefes nefese. Hiç alakasız bir şekilde bunu demesi beni afallattı.

"Bastırmıyorum." diye yalan söyledim. Gözlerim sürekli ışıklardaydı. Bay Soobin kimsenin geçmediği bu sokakta beni korumak ister gibi kendisine çekti. Artık onun eli benim bileğimi tutuyordu. "Büyümenin ilk kuralı: Duygularını bastırmamak."

"Kırmızı yandı!"

"Yeonjun, ne yapmak istiyorsan onu yap."

"Geçmemiz lazım, kırmızı yandı!" Onu çekiştirmeye çalıştım. Bırakmadı. Benimle gelmedi.

"Ne yapmak istediğini biliyorum."

Kafasını gökyüzüne kaldırdı. Karanlığı aydınlatan onlarca havai fişeğe baktı. Bende kafamı kaldırıp baktım. Ne demişti Hyuka, yarım saat boyunca devam edecekti. Henüz daha yeni başlamıştı.

Bay Soobin bileğimdeki elini gevşetti. "Bana nasıl baktığını gördüm." Bir adım yaklaştı. Nefes nefeseydik. Birbirimize içimiz gider gibi bakıyorduk. O'da bunu görüyordu. Aptal değildi. Benden daha akıllıydı.

"Size nasıl bakıyormuşum?" Bildiğim halde sordum. Nasıl baktığımı biliyordum. Sözlerimle itiraf edemediğim gerçeği gözlerim ele veriyordu.
Yeşil yandı. Arabalar tekrardan hareket etmeye başladığında yüzümü buruşturup ona döndüm. "Geçemedik." Ona sitem ediyordum. Beni durdurduğu için kızıyordum.

"Beni Lizbon'a getirmeyecektin?"

Omuz silktim. "Geldiniz."

"Benimle Lizbon sokaklarında koşuyorsun?"

"Siz de istiyorsunuz."

Etrafıma baktım. Kimse yoktu. Bizi görecek hiç kimse, bir tane araba bile yoktu.

Parmak uçlarımda yükseldim. Onun uzun boyuna yetişmeye çalıştım. Ellerimle omuzlarından tutundum. Duygularını bastırma. Duygularımı bastırmıyordum. Ne yapmak istersem onu yapıyordum.
Bay Soobin'i öptüm. Dudaklarını dudaklarımın arasına hapsettim. Gözlerimi kapattım. Duyduğumuz tek şey havai fişeklerdi. Nefesim kesilene kadar dudaklarını ıslattım. Kokusunu içime çeke çeke, dudaklarını hissede hissede öptüm. Eliyle beni belimden kendisine çektiği an nefesim kesildi, dudaklarından ayrıldım. Fakat henüz gözlerimi açacak cesarete sahip değildim.
Sesim kendinden emin, duygularım taze.

"Sizi Lizbon'da öpüyorum. Çünkü duygularımı bastırmıyorum."

merhaba

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

merhaba.

ben valjie.

instagram hikayelerimde hangi sahnede hangi şarkının çaldığını paylaşıyorum. bence bir goz atmalisiniz bebeklerr^^

diger bolum beomgyu yeonjun'un evine gelecek 🤡 yazmak icin sabirsizlaniyoruummm!!!

ficin cogu bolumunu yurda gitmeden paylasmak istedigim icin bu kadar sık bölüm atiyorum. yurt icin henuz hazir degilim cunku. ayaktakimini o zamanlar okuyanlar varsa bilirler, ayda bir kere falan bolum atabilmistim.

umarim sevmişsinizdir.

okuduğunuz icin tesekkur ederriimm!!!

kendinize iyi bakin bebeklerimmm^^

gündedün - yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin