Beni tatlı uykumdan uyandıran şey onun ispanyolca müziğiydi. Çok fazla dinliyordu. Telefon zil sesi bile ispanyolcaydı. Seviyordu. Bazen kendi kendisine konuşuyordu. Bazen bazı kelimeleri farkında olmadan ispanyolca söylüyordu. Arabada açtığı şarkılara eşlik ediyor, beni de yavaş yavaş alıştırıyordu.
Yine arka bahçede kahvaltı yapmaya karar vermişlerdi. Pencerem her zamanki gibi açıktı ve müziği en çok ben duyuyordum. Odamın kapısı hafif aralıktı. Bay Soobin açık bırakıyordu, asla tam kapatmıyordu.
Dün akşam Beomgyu ile kavga etmelerinden sonra arabaya binmiş ve başka bir yere gitmiştik. Ben sakinleşene kadar birlikte vakit geçirmiştik. Ben konusunu açana kadar konusunu açıp da konuşmamıştı. Tek kelime bile etmemişti.
Eli kanamıştı. Soyulmuş. Elini güzelce temizleyip soyulmuş yerlerden öpmüştüm. Ona iyi gelmek istiyordum tıpkı onun da bana iyi geldiği gibi.Odamın kapısı tıklandı. Gözlerimi oraya çevirdim. Hâlâ yatağın içindeydim ve çıkmaya niyetim yoktu henüz. Kang Taehyun kapıdaydı. Hafifçe araladı ve içeriye girdi. "Günaydın." dedi gülümseyerek. Onun gibi gülümsedim bende. Doğruldum, yatakta oturur pozisyona geçtim.
"Kahvaltıya gelmiyor musun?" Yatağımın ucuna otururken sordu. Saçlarımı geriye taradım, yüzümü ovuşturdum. "Yeni uyandım."
Kaşlarını gülümseyerek çattı. "Çok mu uykucusun sen Yeonjun?" Başımla onayladım onu. "Maalesef ki."
"Annene çekmişsin. Annende çok uyurdu." Annemden bahsetmesi beni gerdi. Aklıma fotoğraf geldi. Birkaç gündür o fotoğrafı unutmak istercesine hareket ediyordum ama unutmak mümkün değildi. Arkasında yazan notu bile hatırlıyordum. Belki de bu konuyu Bay Soobin ile değildi Kang Taehyun ile konuşmalıydım. Sürekli annemden ve babamdan bahseden o'ydu. Belki de Bay Soobin'den daha çok şey biliyordu.
"Müziğin sesine uyandım." Yüzümü buruşturdum. "Sayesinde ispanyolca öğrendim." dediğimde ikimizde kıkırdadık.
Kang Taehyun ayaklanıp pencereye gitti. Kafasını sarkıtıp aşağıya baktı. Geri içeri girerken pencereyi kapattı. "Annen üniversitede İspanyolca öğreniyordu." Söyleyişi hüzünlüydü. "İspanyolca kitapları vardı. Müzik çaları, notları, kitapları hatta kafasının içi bile ispanyolcaydı." Kendi kendisine bir şey hatırlar gibi güldü.
"Soobin onun ölümünden çok etkilendi." Adımları yanıma geldi, yatağıma, yanıma oturdu. Elini bacağıma koydu. "Babaannen sana bunları anlattı mı Yeonjun?"
Kafamı iki yana salladım. Hiçbir şey bilmiyorum diyemedim. Babaannem hiçbir şey anlatmadı. Sanki biyolojik olarak da onun çocuğuymuşum gibi davrandı bana. Öyle büyüttü. Annemin adını bile sonradan öğrendim ben. Lisedeyken. Hep susarak beni de buna alıştırdı. Merak etmedim. Sorgulamadım. Çünkü sorsam bile söylemeyecekti ve benim babaannemden başka kimsem yoktu.
"Adını bile lisedeyken öğrendim." diye küçük bir itirafda bulundum. Şaşırdı. Bana her şeyi anlatmaya yemin etmiş gibiydi. O kişi Kang Taehyun'du. Annemi ve babamı tanıyan, bana onlardan bahsedecek olan kişiydi. Bunun Bay Soobin olduğunu düşünürken tam anlamıyla büyük bir yanılgı içindeydim. Çünkü Bay Soobin tek kelime bile etmiyordu.
Pencere kapalı, müziğin sesi kulağımıza az az gelirken Kang Taehyun ve ben, benim yatağımda geçmişi açtık.
"Annenin kazadan sonra cesedi bulunamadı." dedi. Anlamayarak baktım yüzüne. "N-nasıl?" Rahattı. Anlatacaktı ve bitecekti. Üzerinden yıllar geçmişti. Artık ölümleri isimlerinin geçtiği zaman bile ağlatmazdı. "Annen Lanka'dan Lizbon'a geliyordu Yeonjun. Tek başına, arabayla."
"Lanka mı?" Bay Soobin'in yaşadığı yer. "Annen Lanka'da yaşıyordu." Annem Lanka'da yaşıyordu. Kalp atışlarım hızlandı. Gördüğüm fotoğrafı düşündüm. Aklımdan binbir türlü düşünce geçti. Her şeyi düşündüm. Her şeyi bir an içinde kurguladım.