nereye ait olduğumu bulmam lazım

502 67 184
                                    

Beomgyu'm
eve vardın mı?

(21:32)

telefonumu neden açmıyorsun?

(23:45)

yeonjun iyi misin?

(02:22)

seni merak ettim. bana geri dönüş yap. bunu konuşacağız.

(02:25)

Beomgyu dün gece durmadan mesaj yazmıştı. Beni merak ediyordu. Ona haber vermediğim için kızgındı. Onu sinirlendirmiştim. Fakat onun telefonlarını açamayacak kadar meşguldüm. Mesaj attığını bile fark etmemiştim.

Kahvaltıdan sonra babaannem yan evdeki komşularıyla onların çilek bahçelerine gideceğini bu yüzden birkaç gün evde olmayacağını söylerken çoktan çantasını hazırlamıştı. Bir sürü çilek getireceğini bu yüzden benden çilek reçeli yapmam gerektiğini söylemişti. Basitti. Yapardım. Babaannem istiyorsa her şeyi yapardım.

Mutfağı birlikte topladık. Bay Soobin bana yardım etti. Babaannem orada oturmuş bizi izlerken iş yapmak bir hayli zordu. Parmaklarımız birbirine değiyor, istemeden gülümsüyorduk. Ben masayı toplarken masayı topluyor, bulaşıkları yerleştirirken bulaşıkları yerleştiriyordu. Bu yüzden babaannem bana kızdı. "Yeonjun, adamın ayağının altında dolaşma. Sen başka bir iş yap!" Oysaki benim yaptıklarımı yapan Bay Soobin'di. İkimizde babaannemin bana kızıyor oluşuna kıkır kıkır güldük.

Bay Soobin babaannemi yolcu etmek için evden ayrıldı. Ayrılmadan önce babaanneme kocaman sarıldım, öptüm. Onu bir gece göremeyecek olmam bile kötü hissettiriyordu. Tek istediğim sağ salim gidip gelmesiydi. Çilek bahçesinde çok sorun yaşamayacaklarını düşünüyordum. Babaannem oraya hep giderdi.

Ev boşken onu aradım. Beomgyu'yu. Neredeyse yarım saat boyunca konuştuk. Dün kalbimi kırdığını söyledim. Biraz tripliydim. Sesimden anlamasını umuyordum ama ben söylemedikçe fark etmedi. Eve nasıl gittiğimi sordu. Otobüse bindiğimi söyledim. Evin boş olup olmadığını sordu. Boş, dedim. Gel. Akşama doğru oradayım. Yemek yedikten sonra takılırız, dedi. Bana bir sürprizi varmış. Heyecanlanmama sebep olacak kadar büyük bir sürprizmiş. Bu akşam söyleyecekmiş.

"Babaannenen gitti."

"İyi yolculuklar ona." dedim kendi kendime. Duyup duymadığından emin değildim. Bay Soobin elinde çantasıyla yanıma geldi. Yanıma oturdu, aramıza çantasını koydu. İçinden bir fotoğraf albümü çıkardı. Geçen gün baktığımız albüm olmalıydı ama ben sadece bir fotoğraf görebilmiştim. Bana yaklaştı. Albümü dizlerine koydu. İlk sayfasını açtı, ilk fotoğrafı.

"Bu baban." Bir genç, yanındaki genç kadının elini tutuyordu. Babam ve annemdi. Babam ince, uzun boylu ve saçları uzundu. Annem de onun gibiydi. İnce, uzun ve zarifti. Birbirlerine benziyorlardı. Annemin beline kadar uzanan siyah saçları vardı. Babamın saçları kıvır kıvırdı.

Fotoğraf elime aldım. Parmağım babamın yüzünde gezindi. "Hiçbir şey hissetmiyorum." Kendimi bir şeyler hissetmek için zorluyordum. Bir özlem, bir üzüntü ya da bir mutluluk.

"Onları hiç tanımadın."

"Babaannem hiç anlatmadı." Buna kızıyordum işte. En azından anlatabilirdi. Bana anne ve babamdan bahsedebilirdi. Fakat yapmamıştı. Dedem de anlamamıştı. Hatta dedem ölene kadar konusu bile açılmamıştı.

"Yeonjun, şuna bak." Bay Soobin bir sonraki sayfadaki fotoğrafı gösterdi. Annemin kucağındaydım. Beni öyle sıkı tutuyordu ki fotoğrafa bakarken bile bunu hissedebilmiştim. Bay Soobin kafasını kaldırmadan gözleriyle yandan bana baktı. Hafif sırıtıyordu. "Çok yaramazdın." dedi. Hoşuna gittiği belliydi. "Yerinde durmuyordun."

gündedün - yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin