Burası Lizbon. Renkli binaların, sokakların küçük ve düzensiz, insanların karmaşık olduğu bir yer. Polisleri her saniye etrafta görmek mümkün ve köşe başlarında mama kapları dağılmış kedileri görebilirsiniz. Bizim çöplüğümüz de burada. Depo burada. Arkadaşlarım burada. Hyuka'nın havai fişek gösterisi yapacağı yer burada. Büyük parkta. Vişne satıcısı burada. Benim kalbim burada, Lizbon'da.
Betty bana Büyük Parkta olduklarını söyledi. Hep birlikte oturuyorlarmış. Fakat yanlarına gelip giden her kız James ile flörtleştiği için içi sıkılmış. Görmeye dayanamıyormuş. Hyuka ve Polina birlikte, Beomgyu gelmedi, James kızlarla ve August nerede bilmiyorum.
Arabadan inmeden önce Bay Soobin'e döndüm. Biraz çekingen bir tavırla, gözlerimi ondan kaçırarak konuştum. "Arkadaşımın yanına gidip geleceğim. Çok uzun sürmez. Getirdiğiniz için teşekkür ederim."
Kapıyı kapatırken arkamdan seslendiğini duydum. "Bekliyorum."
Beni buraya getirmişti. Onu, Lizbon'a götürmeyeceğim sözümden sonra buraya getirmiştim. Tükürdüğümü yalamış, kendi kuralımı çiğnemiştim. Yaptığımın hata olup olmadığını düşünecek zamanım yoktu. Sadece gelip geçici birisiyle burada anı biriktirmek istemiyordum. Ona ait yerler olsun istemiyordum. Beomgyu beni vişne satıcısının sokağında öperken Bay Soobin ile oradan hiçbir şey olmamış gibi geçmek istemiyordum.
Büyük parka gitmem uzun sürmedi. Fakat bizimkileri parkın içinde bulmak zor oldu. Havai fişek gösterisinin başlamasına yarım saat vardı. Bütün şehirde gözükecek kadar uzağa fırlatılacaklardı. Binlercesi gökyüzünde gökkuşağı gibi parlayacaktı. Heyecanlıydım. Onları görmek için bile biraz daha burada kalabilirdim.
"Yeonjun!" Betty koşarak bana doğru geldi. Onu görür görmez kollarımı iki yana açıp kocaman sarıldım. "Nerede kaldın? Seni bekledim." Geriye çekilirken yüzüne yansıyan ışıktan gözlerini fark ettim. "Ağladın mı sen?"
Kafasını hayır anlamında iki yana salladı ama inanmadım. "Ağlamışsın." dedim saçlarını okşayıp onu göğsüme çekerken. "Ağladım." diye pes ederek kabul etti. "James beni umursamıyor. Karşımda kızlarla yiyişiyor. Dayanamıyorum Yeonjun. Bilerek yapıyor. Beni kıskandırmak için. Geri ona dönmem için yapıyor ama ona geri dönemem."
"Betty." İç çekerek adını söyledim. Neler hissettiğini anlıyordum. Betty ve James ayrılalı neredeyse iki ay olmuştu ama bu en uzun ayrı kaldıkları süreydi. James bu seferde Betty ona geri döner sanıyordu ama yanılmıştı. Bu sefer farklıydı ve bu son noktaydı. "James'i bırakıp yeni limanlara yelken açmanın vakti geldi de geçiyor."
"Yapamıyorum." Sahile doğru yürümeye başladık. Koluma girdi, kafasını omzuma yasladı. Uzun saçları kolumu kaşındırdı. "Dört yılı bir kenara atamıyorum. Yok sayamıyorum. O kadar çabayı ve emeği görmezden gelemiyorum."
"Böyle düşündükçe daha çok zaman kaybediyorsun. Bak onun umrunda bile değil. Kaç yıldır birlikteydiniz sorsan söyleyemez."
Gözleri kocaman açıldı. "O kadar da değil." dedi inanmayarak. "Hayır, onu tanıyamamışsın Betty. Bilmiyor musun, bir şeyi kafasından sildiyse tam silmiştir. Hatırlamadığına eminim."
Üzüldüğünü hissettim ama o bana çaktırmamaya çalıştı. "Beni kafasından sildi mi diyorsun?"
Hayretle ona döndüm. Yolun ortasında duruyorduk ve birazdan küçük bir kavgaya tutuşacak gibiydik. "Karşında kızlarla yiyişen birisi seni unutmamış mıdır sence?"
Omuzlarını eğdi. "Şerefsiz!" Ayağını yere vurdu. "İki ay içinde dört yılı sildi. Orospu çocuğu. Erkek işte. Hepsi aynı." Yürümeye başladı. Ben olduğum yerde bekledim. Beni yanında göremeyince omzunun arkasından dönüp baktı. "Tamam tamam. Sen farklısın." Yüzüme yapmacık bir gülümseme yerleştirdim. "Ben de ekildim." dedim çok mutluymuşum gibi. Betty anlamayarak bana baktı.