Evdeydim.
Kendi yatağımda yatıyordum ve hemen arkamda onu hissediyordum. Işıklar kapalıydı ve odayı aydınlatan tek ışık benim turuncu gece lambamdı. Yanımda, koynumda içime çektiğim bir koku. Buradaydı. Kolları beni sıkıca sarıyordu. Onun yanında küçücük kalıyordum. Üzerimde battaniyem vardı.
Diğer tarafa, ona dönmek için hareketlendim ama hareketlerim onu da uyandırdı. Kollarını üzerimden çekerken battaniyeyi iyice örtmeye çalıştı."Uyu Yeonjun." Kafamı göğsüne bastırdı ve saçlarımdan öptü. "Uykum yok." dedim. Bacaklarımı iki bacağının arasında sıkıştırdı.
"Var Yeonjun. Sabah olmadı. Uyu hadi." Uykulu sesiyle konuşuyordu ve bir bebek gibi hissettiriyordu. Kendisi uyumak istiyordu belli ki. "Üzerimi siz mi değiştirdiniz?""Hmm."
"Teşekkür ederim." Bende fısıltıyla konuşuyordum.
"Hmm." Yüzünü saçlarıma gömdü. Bir şeyler mırıldandı ama anlamadım. Kafamı göğsüne yasladım, kokusunu içime çeke çeke uykuya daldım.
Dün gece hastaneye gitmiştik. Sadece burayı hatırlıyordum. Sonrasında da ise gece uyandığımı ve onunla yaptığımız küçücük konuşmayı hatırlıyordum. Sarhoş olduğum zaman bir şeyler hatırlamak benim için gerçekten çok zordu.
Sabah uyandığımda Bay Soobin yanımda yoktu. Odamın kapısı kapalıydı ve benim üzerimde resmen kafama kadar çekilmiş kalın bir battaniye daha vardı. Şimdi daha çok bebek gibi hissetmiştim. Bay Soobin bana öyle ilgili davranıyordu ki, ilgisi karşısında küçücük kalıyordum.
Her şeye rağmen, ne kadar sarhoşken unutkan olduğumu söylesem de dün gece ölsem bile unutamayacağım bir şeye şahit olmuştum. Aklımdan çıkmıyordu. Doğru gelmiyordu. Bana eski kötü anıları hatırlatıyordu. Hyuka'nın Polina'yı aldattığını bilmek duygularımı parçalara ayırıyordu.
Kimse kimseyi sonsuza kadar sevmeyecek. Bay Soobin küçük olduğumu söylerken haklıydı. Eğer her şeyin bir gün biteceğini kabul edersem büyürdüm. Birbirlerine çok aşık insanlar bile ölümle birbirlerinden ayrılırlar. Hiç kimse sonsuza kadar aşık kalmaz. Bu böyle. Aşık olmanın kuralı bu. Bir gün biteceğini bilerek başlamak. Bitmesi için bir sürü yol var. Bir sürü bahane var. Aldatmak ise bunların en kötüsü.
Beomgyu'ya dair her şeyi hatırlıyorum. Beni nasıl sevdiğini, benimle nasıl ilgilendiğini. Beni hep ilk sıraya koyduğunu ve başka bir şeyi benim kadar önemsemediğini. Her şeyi ama her şeyi. Fakat bu da bitti. Bizim ilişkimiz de bitti. Beomgyu onu hala sevmemi sağlayabilirdi, kötü bir yol seçti. Beni aldattı ve tüm anılarımızı zehirledi. Beomgyu güzel anılarımızı da mahvetti.
Onu düşünmek doğru gelmiyor ama düşünmeden duramıyorum. Eğer kendimi düşünme diye şartlandırırsam daha çok düşünürüm, bu yüzden akışına bırakıyorum ve düşünüyorum. İyi ya da kötü, her şeyi düşünüyorum. Sonra iğrenerek düşünmeyi bırakıyorum.
Şimdi hatırlıyorum. Dün gece Beomgyu'nun ayakkabılarına kusmuştum. İçimdekileri çıkarmak için mükemmel bir fırsattı. Bunu orada yaptığım için kendimle gurur duydum. Dün geceye dair yaptığım en doğru hareketti.
Bay Soobin beni koridorda yakaladı. "Uyanmışsın." Bana doğru geldi, parmaklarımı tuttu. Kafamı salladım. "Neden uyandığımda yanımda olmuyorsunuz?"
Tebessüm etti. "Babaannenin ya da Taehyun'un bizi görmesini istemiyorum." Ayaklarımız geri geri gitti. Sırtım yavaşça duvara çarptı.
"Babaannem yukarıya çok çıkmıyor."
"Biliyorum." Kollarımı boynuna uzattım, ellerimi birleştirdim orada. "Biliyorsanız benimle uyuyun." İkimizin de dudakları kıvrıldı, gülümsedik. Bay Soobin'in gözleri dudaklarımdaydı. Yeni uyanmış, su bile içmemiştim. Dudaklarımı yaladım hemen. Yüzüme yaklaştı. Usulca gözlerimi kapatırken dudaklarımdan öpmeye başladı. Büyük elleri belimdeydi. Yavaşça öpüyordu beni.
"Bu gece benim odamda film izleyelim."