4.BÖLÜM "BEİS"

4.5K 245 163
                                    

Yeni bölümden kocaman merhabaaaalaaarr çiçekleriiiimmmm.🌼 Huuuhhh! Sonunda burdayım, fazlası ile yoğun bir kaç hafta geçiriyorum ve gerçekten bu durum fazlası ile canımı sıkmaya başladı. Neyse ki gelebildim, umarım bölümü beğenirsiniz. Keyifli okumalar dilerim, satır arasındaki yorumlarda olacağım orda buluşalıııımmmmm ❣️

Lütfen tek ricam oy vermeden geçmeyelim. LÜTFEEEEEEEENNNN 🥺

17 Ocak 2003, ANKARA

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

17 Ocak 2003, ANKARA

Siyah mürekkebin boyadığı gök yüzü gecenin kasvetli karanlığını üzerinde taşırken soğuk havanın keskin tınısı can acıtacak cinstendi. Rüzgarın öfkesi çarparken evlerin pencerlerine insanlar bu sesi narin bir melodi olarak duyumsuyordu. Rüzgarın öfkesinden nasibini alan kar taneleri şehrin sokaklarına savrulurken sokakta bulunan diğer canlar sığınacak bir yer arıyordu. Kış bu sene birşeylerden intikam almak istercesine sert geçiyor ve insanlığı acımasız soğuğu ile sınamaktan geri çekinmiyordu.

Huzursuzluğun uğursuz sesi insanlığı kalın bir örtü ile örttüğünde yabancı bir evde olmanın vermiş olduğu çekingenlik ve korkuyla geniş kahverengi koltuklarda oturan küçük kız titrek bir soluk bırakarak kaçamak bakışlar ile bulunduğu evin odasını süzdü. Yolda geçirdiği ağlama krizi sonrası zorda olsa elleri şevkat yüklü genç adam tarafından sakinleştirilmiş daha sonra kısa bir yolculuğun ardından kendi evine getirmişti. Şimdi oturduğu yerden yabancı ve ürkek gözler ile etrafı izlemesi ise gelecek olan herhangi bir tehlikleyi karşılık tetikte beklemesi yüzündendi. Evi dediği o dört duvar arasında sürekli diken üzerinde yaşardı küçük kız, babası ne vakit eve gelir, hangi odadan ne zaman çıkar belli olmazdı. Kendisine ne söyler, annesine hangi sebepten öfkeleneceği, neyin sinirini veya acısını kendisine ne tür şiddetlere maruz bırakarak çıkmayacağı bilinmezdi bu yüzden evde nefes alırken bile babasının duymasından endişe ederdi. Oyun oynamazdı, dışarı çıkmaz çıksa bile bu kendi iradesi ile değil babası tarafından dışarı atılmış olması nedeni ile olurdu. Daha altı yaşındaydı oysaki, oyun oynamaktan yorgun düşeceği yerde babasının şiddetlerinden, hakaretlerinden yorgun düşmüştü bedeni, ruhu ve zihni. Daha altı yaşındaydı okula bile gidemeyen, arkadaşı dahi olmayan yalnız bir kelebek gibiydi. Kelebeklerin ömrü kısa olur derlerdi peki kendisinin ömrü ne kadardı, babası onu bulduğunda ne olacaktı?

İçinde süregelen korkuların küçük damlaları bir göl oluşturarak bütün bedeninde ilerlemeye başladığında küçük bir titreme geçti bütün vücudundan, aynı saniyelerde içeri giren genç ve oldukça güzel bir kadın ile küçük kız kendini korkutan kötü düşüncelere bir ara vermek zorunda kaldı. Genç kadının hemen ardından kendisini buraya getiren genç polis girdiğinde küçük kız azda olsa rahatladığını hissetti. Neden bu kadar bu adama güvendiğini anlaymazsa da bu hisler ona ilk defa yabancı gelmiyor hatta hiç olmadığı kadar doğru geliyordu. Küçük bir tavşanın yaşadığı ürkeklik gibi gür kirpiklerinin ardından genç kadına baktığında kendisine şefkatle bakan bir çift mavi göz ile çakıştı elaları. Yaşadığı mahalleden ve son iki senedir kendisine davranılan kötü davranışlardan olsa gerek herkesin kendisine öfke ile karışık nefret dolu bakışlarla bakacağını düşünüyordu ama hayır hayatında ilk defa gördüğü bu aile kendisine hiç olmadığı kadar iyimser yakışıyor ve kendisini korkutmamak için elinden gelen herşeyi yapıyordu.

AHVESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin