19 NİSAN 2009 DİYARBAKIREvvel zaman içinde zaman evellin içinde, uzak diyarların ışıl ışıl parladığı şen gökyüzünün hakim olduğu, insanların ölüm olmadan, kötülük olmadan yaşadığı, ağaçların yolları aştığı yolların renklerin dans ettiği ovalara çıktığı güzel mi güzel bir dünya varmış... Varmış ama sadece hayallerin bir yağmur gibi kaleme döküldüğü ucu bucağı mutluluk olan masallarda... Hayat ölüm diyarlarının ardından bir güneş gibi doğduğunda ölüm ile yaşam arasında yıkılması güç bir köprü görevini aldı. Masalların dışında kaldığı bu soluk, insanlığın talihsiz bir gerçeğiydi. İnsanoğlu yaşadığı bu hayat macerasında çoğu zaman köprüyü yıkmak için bir çok adım atmış hatta bir çoğunda neredeyse başaracakları kanısına varmıştı lakin hayat üstünde durdukları köprüye küçük bir fırtına armağan ettiğinde insanoğlu bir etekten dökülen taşlar gibi ölümün kucağına savruldu. Hayat ilerlemesi meşakkatli bir yoldu; dikenli, taşlı, cam kırıkları ve çokça ölümün olduğu başı hayal gibi, ortası acı veren ve sonu ölüm olan uzun bir yol öyle ki yaşamak zor ölmek daha kolaydı...
Leyal hayat denilen meşakkatli yola acılar ile bir sıfır yenik başlamış bir çocuktu; yolculuğu hayal ile değil acımasızlık ile başlamış, bir rüya ile devam ediyordu. Oturduğu yatakta uzun siyah ve yumuşak saçlarını aheste aheste tararken evin içinde bir o tarafa bir bu tarafa koşuşturan annesi ve Dilem teyzesinin seslerini, Mete babasının sitemlerini duyuyor ve yüzündeki gülümseme onlar sayesinde hiç eksilmiyordu. Asıl duymak istediği ama duyamadığı o ses ile içli bir soluk bıraktı ve yavaş bir şekilde oturduğu yerden doğrularak kalkarak boydan aynasına doğur ilerlerken pembe-mor renkler ile döşenmiş odasına kısa bir bakış attı. Bu oda Dilem teyzesi ve Mete babasının doğum günü armağanıydı ve belkide aldığı en büyük ve en güzel hediyeydi...Evet bugün onun doğum günüydü ve o bugün on iki yaşına basmış büyüme yolunda emin adımlar ile ilerleyen büyüdükçe daha da güzelleşen bir kızdı. Birkaç sene öncesine dönüp her baktığında bugünlerin hep hayalde kalacağını düşünüyordu Leyal zira annesi ve kendisi o kadar zor günler geçirmişlerdi ki şuan yaşadığı her şeyin kocaman bir rüya kitlesi olduğunu düşünmüyorda değildi, işte o zamanlar herşeyin gerçek olduğunu kanıtlamak istercesine bir ses çınlıyordu kulaklarında.
Tık, tık, tık...
"Ay tenli? Müsaitsen geliyorum?" Leyal duyduğu berrak ve gençliğinin vermiş olduğu tok ses ile yüzündeki gülümseme genişleyerek büyüdü, heyecanlı bir ifade ile arkasını döndü ve aynı heyecan ile komut verdi.
"Gelebilirsin." Artun içindeki heyecana inat oldukça sakin bir eda ile usulca açtığı kapıdan içeri sızdı ve kapıyı ardından hafifçe aralık bıraktı. Arkasında tuttuğu küçük paketin görünmemesine dikkat ederek kafasını kaldırdı ve karşısında beyazlar içinde kendisini parlayan gözler ile izleyen kız ile göz göze geldi, işte o an kalbinin duracağını hissetti. Nefesi göğüs kafesini zorladığında arkasında tuttuğu paketin bir anda düşeceğini sandı öyle ki yerinden sendelemiş bile olabilirdi. Kalbi sol kaburgasını kırmak istercesine deli gibi atarken damarlarında akan kanın heycandan akmayı unuttuğunu bile düşündü. Bir an konuşamadı bile, bir kaç ay sonra on altı yaşında genç bir birey olacaktı ama hâlâ Leyal'in karşısında küçük bir çocuktan farkı yoktu Artun'un. Bunu kenidisi de dahil evdeki herkes biliyordu zira herkese duvarlar ören, kurt kesilen çocuk konu Leyal olduğunda pamuk gibi oluyordu.
" Çakır?" Kendisini düşüncelerden ayıran yumuşak ses ile silkelenerek kendine geldi ,tekrar bütün güzelliği ile karşısında duran ve yaş aldıkça daha da güzelleşen Ay tenli küçük kızına iç çekerek baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHVES
ActionTüm engellerine rağmen güçlü bir şekilde her operasyondan sağ çıkan ve sadece kadınlardan oluşan kimsenin bilmediği gizli bir tim ,Kalkan Timi... Eksiklikler sadece kusur bulanlardadır... Kendilerini vatana adamış, özel kuvvetler bünyesinde görev y...