Yeni doğan güneşin kime ne getireceği bilinmezdi, kimine neşe kimine keder getirebilirdi örneğin. Yeni bir gün daha başlamış akşam olmayı bekliyordu.
Her zamanki gibi yatağımdan kalkmadan tavanı izledim. Koca bir üç hafta geçti gözümün önünden. Düşündüğümden daha çabuk alışmıştım buraya, bir değil birden çok arkadaşım olmuştu.
Birkaç gün önce Sevim teyze ile de konuşmuş ve biletlerini ayarlamıştım. Haftaya buraya geleceklerdi, başta biraz tereddüt etsem de Sevim teyzenin gelmek için istekli olması bir nebze de olsa içimi rahatlatmıştı.
Yattığım yerden kalkıp üzerimi değiştirdim, bugün diğer günlerden farklı olarak biraz da makyaj yaptım. Artık eski hayatıma dönmem gerekiyordu. Rujumu da sürdükten sonra mutfağa gittim. İpek ve Ecem kahvaltı yapıyordu, sandalyemi çekip otururken ikisinin de bakışları üzerimde gezindi. Ne var, dercesine bir bakış attım ikisine de.
"Ben başta şaka yapmıştım ama ateş gerçekten bacayı sarmış galiba," dedi Ecem.
Ya kardeşim yok diyorum işte, ateş de yok, baca da yok.
"Yani, geldiğin ilk günden sonra ilk defa makyaj yapmışsın. Kombinin falan da bugün daha bir şık. Bilemedim."
Bari sen yapmasaydın be İpek.
"Yani ben zaten böyle giyiniyordum. Adapte olmak falan derken salmıştım biraz," diyerek kendimi savundum.
İkisi de inanmadığını belirten bakışlar atarken ben kahvaltımı yapmaya devam ettim.
O son ruju sürmeyecektin dedi iç sesim. Yani biraz kırmızımsı olmuş olabilirdi ama olsundu.
Gerçekten uzun zaman sonra kendime zaman ayırınca rahatlamış hissettim.
Bugün önce Sevim teyze ile konuşacak ardından Akınla organizasyon planları yapacaktım. Kahvaltımı yarıda bırakıp revire gitmek üzere evden çıktım.
"Sen harbiden normal değilsin," dedi Ecem ben kapıdan çıkarken.
Cevap vermeyip kapıyı kapatıp çıktım. Yürüyerek çok uzun sürmeyeceğini bildiğimden yürümeye başladım. Bir süre yürüdükten sonra arkamdan sürekli kornaya basan adama söylenmek için arkama döndüğümde karşımda Mert vardı.
"Efsun abla? Revire mi gidiyorsun?"
Üniforması yoktu üzerinde, sivildi. Ağzıma gelen hakaretleri geri gönderip gülümsemeye çalıştım.
"Evet, sen ne yapıyorsun buralarda?"
"Birkaç işim vardı, seni görünce durayım dedim. Hadi gel istersen, aynı yere gidiyoruz sonuçta. Yürümezsin hem."
Şu an oldukça cazip gelen bir teklif olmuştu bu. Kapıyı açıp ön koltuğa kuruldum. Gri bir passat olan araba anlaşılan Mert'indi. Ulaşın değildi, onunki siyahtı, siyah bir bmw.
"Komutanımın arabasının yerini almaz ama, bununla idare edeceğiz artık abla."
Gayet tutuyordu, yani beni yürütmüyordu tamamdı işte. Cevap vermeden gülümsedim böylece daha fazla uzatmadı. Radyodan çalan şarkıları gülümseyerek dinleyen Mert'i izledim bir süre. Alp'e çok benziyordu, o da beni ne kadar kızdırsa da sonrasında abla diyerek her şeyi unutturuyordu.
"Ee abla, alıştın mı buralara?"
Alışmıştım tabii, neredeyse bir ay olacaktı geleli.
"Alıştım tabii, ortamı da sevdim."
Gerçekten sevmiştim, tim dahil bir çok arkadaşım olmuştu burada. Bir gün gitsem bile varlığını hatırlayacağım bir çok arkadaşım olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsun
RandomAşkta ve savaşta her yol mübahtı, peki ya aşk savaşında? Efsun kızlar güzel olmazdı, büyüleyici olurdu. Peki sen Efsun, sen neden iflah olmaz derecede büyüleyicisin? Ulaş Selim Karacalı'nın bir çift yeşil göze esir düşme hikayesi...