~6

505 26 7
                                    

Bir okyanusun içinde çaresiz çırpınışlarımıza benziyordu hayat. Önce yavaş yavaş suyun güzelliğine aldanıp derinlere inerken ardından gelen boğulma hissi...

Kaç kez boğuldum, o ince çizgiye geldim de geri döndüm saymayı bırakalı çok olmuştu. Artık boğulmak ya da hayatta kalmak değildi tercihim, bulunduğum konumu idare edebilmekti.

Yoksa ölmüşüm, yaşamışım çoktan önemini kaybeden şeylerdi bunlar.

İnsan artık acıyı hissetmeyince, doya doya ağlayamadıkça anlıyordu büyüdüğünü.

Ben daha çocukken büyümüştüm, Efsun olmuştum. Her geçen gün Efsun'un hayata tutunma mücadelesiydi..

Camdan dışarıyı izlerken kararan hava ile yıldızlar kendini belli etmeye başlamıştı. Başımı yavaşça araba kullanan Selim'e çevirdim.

Yine aynı, soğuk, ifadesiz yüzü ile karşılaşınca bu kez şaşırmadım.

Ercüment ve Bade çoktan uykuya dalınca derin bir sessizlik oluşmuştu.

"Acıktın mı?"

Yaklaşık bir saat önce hep beraber bir restoran da yemek yemiştik, aç değildim.

Aç olmadığımı belirten bir mırıltı çıkardım.

"Sadece biraz nefes mi alsak?"

O kadar uzun yolu araba ile gidip gelince insanın canı haklı olarak sıkılıyordu. Kemerimi açıp derin bir nefes aldım.

Çok uzun sürmeden sahile benzeyen bir yere geldiğimizde arabayı kenara çekti. Ben hızlıca inerken o da peşimden geldi.

"İyi misin?"

Gözlerimi kapatıp, başımı yukarıya kaldırdım. Tenime ılık ılık değen havayı hissedince gelen rahatlama hissiyle gülümsedim.

"İyiyim."

Arabada ki termosu alıp yanımıza geldi. Belli ki sırada çay ya da kahve servisimiz vardı. O banklardan birine otururken bende biraz daha ayakta kalarak havanın tadını çıkardım.

Kahvelerin hazır olduğunu görünce yanına oturdum. Elinde ki bardağı bana doğru uzatırken bakışlarında çözemediğim bir ifade vardı.

"Sen iyi misin?"

Bakışları ile etrafı inceledi. Tedirgin bakışlarını tekrar yüzüme çevirdi.

"İyiyim. Sorun yok."

Oturuşunu düzeltip sırtını banka yasladı. Avuçlarımı ısıtan kahvemden küçük bir yudum aldım.

Kahveyi içince hava daha soğuk gelmişti, kısa süreli bir titremeye sebep olan bu durumu hemen fark etti. Konuşmadan arabadan hırkasını getirip omuzlarıma örttü.

"Geceler hala soğuk, üstüne bir şeyler al."

Hırkadan gelen koku hoşuma giderken belli etmemeye çalışarak teşekkür ettim.

Konuşmadan kahvelerimizi içerken sıkılmıştım. Onu konuşturmanın bir yolu olmalıydı, bu da oldukça çok soru sormak demekti.

"Sana bir şey soracağım," diye atıldım.

Tek kaşını kaldırırken sor, dercesine bir bakış attı.

"Doğum günün geçti ya geçen günlerde, telaşlı zamana denk geldi kutlayamadım. Sen niye kutlamadın?"

Doğruydu, yaklaşık iki hafta önce doğum günüydü ve bu şu an aklıma gelmişti.

Kahvesinden bir yudum daha alırken umursamazca omzunu silkti.

EfsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin