Yine, yeniden merhaba...
Bir önce ki bölümde yazmaya başladığımdan beri hiç yapmadığım bir şeyi yapıp sınır koydum. Ancak an itibariyle ondan da vazgeçtim. Yorum yapmıyor oluşunuz gerçekten önemli değil ama satır arası düşüncelerinizi merak edip kendime ona göre çeki düzen vermek istiyorum. Birkaç kelime belki bir emoji de olsa fikrinizi belirtirseniz çok mutlu olurum.
İyi okumalar...
◇
Bir anne çocuğunu kaybettiği zaman yüreğinde bir delik açılırmış denirdi. Yüreğinde ki delikle yaşayan, o boşluğa biricik evladını koyan binlerce, milyonlarca anne vardı. Asla unutulmuyordu o kişi ama alışılıyordu. Her seferinde hatrımıza geldiklerinde göğsünüzde kabaran gururla anıyordunuz onları. Kimi nişanlı, kimi evli, kimi ailenin biricik çocuğu, kimi daha doğan çocuğunu görmemiş...
Geçti, nice yiğitler...
Gördüğüm tek şey karanlığın içine yayılan bir sis olurken etrafa bakınmaya çalıştım. Neredeydim ben, neden kimse yoktu? Birkaç adım daha ilerleyip artık alıştığım karanlığa daha dikkatli bakmaya başladım. Anında ayağıma değen şeyle olduğum yerde kalırken bakışlarımı ona çevirdim. Beyaz bir güvercindi bu, kanadı yaralı olduğu için düşmüş olmalıydı. Eğilip onu elime aldığımda karanlık da eskisi kadar sisli değildi. Sanki gece bitmiş ve gündüz olmuş gibiydi.
Dağılan sisin arasından bir siluet bana doğru yaklaşırken elimde ki güvercinin kanatlarına özen göstererek biraz daha avucumun içine aldım. Üzerinde siyah bir kazak olan, saçları özenle taranmış gibi görünen abimdi gelen. Gözlerimin içine bakarak yanıma geldiğinde kalbimin hızlı atışından başka bir ses duyamıyormuş gibi hissettim.
"Yarası olan seni bulur," dedi hatırladığım son halinde ki gibi.
Şimdi kocaman adam olmuş olacaktı ama karşımda ki abim hala çocuktu, ben ne kadar büyümüş olsam da onun karşısında hala o küçük kız çocuğu gibiydim. Avucumda ki haraketliliği fark ettiğimde bakışlarımı zorlukla abimden çekip güvercine çevirdim. Yaralı olan kanadına rağmen uçup gitmişti.
"Ağlama, gitse de yine geri gelecek. Yarasına merhamet eden birisini hiç kimse unutmaz Efsun."
Ben neden abime sarılmıyordum, ya da dudaklarım neden birbirine yapışmış gibiydi? Abimin anında kararan odanın içinde tekrar kaybolduğunu izlerken yataktan fırlarcasına uyanmıştım. Yine rüya görmüştüm. Terlediğim için boynuma dökülen saçları tekrar toplayıp ayağa kalktım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra telefonumu inceledim. Selimden ya da bir başkasından mesaj yoktu. Kızlar hala uyuyordu, onları uyandırmamak için balkona çıkıp Ercüment'i aradım. Telefon birkaç defa çaldıktan sonra açmıştı. Ondan ses gelmezken ben aklıma gelenleri sormaya başladım.
"Ercüment, dün ani bir görev çıktı demiştiniz. Gittiniz mi, ya da ne zaman döneceksiniz?"
Kulağıma dolan ses ufak bir hıçkırığa benzese de ayırt edilmiyordu.
"Ben seni sonra arayayım mı Efsun?"
Ercüment'in gür sesi değildi gelen. Belli ki ağlıyordu, az önce duyduğum hıçkırık sesi de onundu. Balkon demirini biraz daha sıkı kavrarken telefona sıkıca sarıldım.
"Neden ağlıyorsun sen? Bir şey mi oldu?"
Ercüment'ten cevap gelmemişti. Yanağıma düşen göz yaşını fark ettiğimde içimde ki merak daha da artmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsun
RandomAşkta ve savaşta her yol mübahtı, peki ya aşk savaşında? Efsun kızlar güzel olmazdı, büyüleyici olurdu. Peki sen Efsun, sen neden iflah olmaz derecede büyüleyicisin? Ulaş Selim Karacalı'nın bir çift yeşil göze esir düşme hikayesi...