Hepinize yeni bir bölümden daha merhaba. Bu sefer ki girişimiz güldürmedi. Ülkemizde aldığımız tüm şehit haberleriyle beraber hepimizin yüreği buruk, gözleri yaşlı. Allah hepsine rahmet eylesin, ruhları şad olsun.
Bu bölümü onlara ithafen yayınlamaya karar verdim. İlk defa böyle bir başlık attım, bende ki gibi sizde de özel kalsın diye. Bölümde geçen çoğu sahne diğer bölümlerde olduğu gibi günlük hayattan benzetmeler, alıntılardan oluşuyor. Umarım okurken sizler de bir şeyler bulabilirsiniz.
♡
"Koğuş kalk!"
Duydukları emirle beraber hepsinin ayağa fırlaması bir olmuştu. Hazırlıklarını tamamlayıp hızlıca içtima yerine geçtiklerinde hepsinin başı dikti. Komutan konuşmasını yaptıktan sonra yanlarından ayrılırken hepsi komutanlarının gitmesini gözünü kırpmadan bekledi.
"Herkes öğlene doğru arazide toplansın!"
"Emredersiniz komutanım!"
Ortam sakinleşmeye başladığında Yiğit, Selim'in yanına sokuldu. Göreve yeni başlamışlardı, çoğu ile yeni tanışırken bir çoğunu da önceden biliyordu. Komutanlarının söylediği saate kadar serbestlerdi. Bugün görev yoktu. Ercüment ve Akın'ın da geldiğini görünce bahçede ki sandalyelerden birini çekip oturdu. Çok geçmeden arkadaşları da ona eşlik ettiğinde gülümseyen gözlerle baktı hepsine.
"Sen ne sırıtıyorsun?"
Ercüment'in sorusuna da gülümsedi. Hep gülmek geliyordu bugün içinden.
"Oğlum baksana neredeyiz? Askeriye lan burası. Yıllardır olmak için didindiğimiz o yerde nefes alıyoruz şimdi, var mı daha ötesi?"
"Ötesi berisi yok," dedi Selim anında.
Bu dörtlü lise yıllarından beri hep beraberdi. Rütbe dışında hepsi kardeşti, dosttu. Ne mutluydu ki hepsine, hayalleri olan yerdelerdi. Hep beraber olmak da işin daha bir güzel olan yanıydı.
"Bu hayal de gerçek oldu," dedi Akın sohbete dahil olurken.
"Geriye şehadet kaldı."
Hepsinin bakışı uzak bir noktaya daldı. Diğerleri için yolun sonu, onlar için yolun başı buydu. Şehit olmak ne de büyük şerefti! Yiğit'in aklına ablası geldi, Ercüment'in aklına dedesi, Selim'in aklına ailesi ve Akın'ın aklına şehit olan babası. Ondan kalan bir mirastı şehitlik rütbesi. Erişebilirse ne mutluydu.
"Annem ve babam zaten dayanırlar ama ablama iyi bakın. Narindir o, ben yokken bir şey olmasın, üzülmesin."
Selim dolan gözlerini fark ettirmeden kurularken gülümsedi.
"Sende hemen vasiyet atma lan, dur daha."
Hepsinin yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Yiğit gülse de zihninde canlanan görüntüye baktı burukça.
"Ben yine de söyleyeyim devrem."
Hepsinin vasiyeti günler öncesinden birbirine verilmişti. Sadece zamana bırakmak kalmıştı. Hepsinin birbirine emanet ettikleri vardı. Ortalık sakin olduğu için kendilerinden daha alt rütbeden bir askerin getirdiği çayları aldı Ercüment. Bugün bir nevi izin günüydü. Fırtına öncesi sessizlik misaliydi.
"Biz de bir gün acemilikten çıkıp komutanlarımız gibi olur muyuz," dedi çayını karıştırırken.
Şu an içinde bulundukları alanda yıllar geçirmek demekti bu. Operasyondan operasyona koşmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsun
RandomAşkta ve savaşta her yol mübahtı, peki ya aşk savaşında? Efsun kızlar güzel olmazdı, büyüleyici olurdu. Peki sen Efsun, sen neden iflah olmaz derecede büyüleyicisin? Ulaş Selim Karacalı'nın bir çift yeşil göze esir düşme hikayesi...