20. Aşkımızın Simgesi

145 22 16
                                    

Selam canlarım🫶
Uzun bir aradan sonra buradayım.
Pek sizi sıkmayacağım sadece umarım iyisinizdir. 🧡

______

Yüzyıllarca, insanların söylediği kelimelerin ve cümlelerin boş bir anlam taşımayacağını bütün evrene ispatlamaya çalışıyorduk.
Anlamsız olan cümlelerin içinde en derinine saplanmış bir mühürlü kelime olduğunu öğrenmeye çalışırken, o mühürlü sözcükler insanların ağızlarından mühür olarak değilde, zikir olarak döküldüğünü kendi gözlerimizden gördüğümüzde inanmadığınız şeylere bile inanmak mecburiyetinde kalıyordunuz.

Saçlarımızı uçuşturan rüzgar, Gediz Nehrine ulaşıp orayı dalgalarını bırakıp, kendini pür pak temizlemeye koyulurken içinden çıkan her bir kirli kum tanesi insanın kalbine ok misali birbirine geçiyordu. Birbirine kenetlenen oklar kalp damarlarını zedelerken, orayı kanatan oklar içine derin bir emareyle bulunduğu yeri yakıp kül ediyordu.

Bizim görmediğimiz duyguları, kalbimiz kuruyana kadar da taşıyordu.

Kafeyi kaplayan loş ışık gözümü yorarken artık o loş ışıkta gözümün önünden gidivermişti. Etrafımda ki karanlık içime korkunun tohumlarını ekerken, ben o tohumların dikilişine şahitlik ediyordum. İçimde büyüyen korku tohumları etrafta ki ılık ve ürpertici kasveti dalgalandırırken karanlıktan çıkan kimse beni duymuyordu.

Kafenin kapısı arkamdan kapanınca içerden gelen çakmak sesi kulaklarıma ilişti ve sonrada göremediğim izdihamın çoşkulu sesleri de buna eşlik etti.

Işıklar tek tek canlılık gösterirken karşımda duran siyah hareler beni yaşama tutundurduğunda, içimdeki kasvet, mutluluğu bir an olsun bile tattığında yalnız olmadığımı farkettim.

Siyah harelerine vuran pastanın mumunda başka bir şey değildi ama o mum sanki onun gözlerinin rengine bahşedilmişti.

Ateş , Gediz Kaya'nın siyah harelerindeki aşkın en güzel tonuydu.

Bir anda boynuma birinin sarıldığını hissettiğimde, ellerimi bana sarılan çocuğun beline doladım. Kulağına doğru "Ne oluyor" diye fısıldadım.
Berk elindeki konfetiyl bana doğru patlattığında, cılız sesi etrafı doldurdu.
"Üzümlü kek, iyiki doğdun!" diye bağırdığında, kafama yavaş yavaş bütün olaylar oturmaya başladı.

Bugün günlerden neydi?

Telefonumu çantamdan çıkarttığım da telefonumun ekranındaki tarihte gözüm gezindi.

Bugün 23 Ekimdi.
Bugün benim doğduğum gündü.
Bugün dünyanın benim kalp atışımı duyduğu ilk gündü.
Saat 15.45'ti ve bir dakika sonra ben doğacaktım.
Herkes 30'dan geriye saymaya başladığında, bende gözlerimi kapattım. Uzun zamandır yapmadığım şeyi yaptım ve kendimi dinledim.
Kendi duygularımı, düşüncelerimi ve aklımı...
Ve son... '15.46'...

Hep bir ağızdan gelen çoşkulu sesler içimi kıpır kıpır yaparken, Gediz karşımda dikilmişti ve pastayı üflememi bekliyordu.
Onun gözlerine dalarken, kalbim gibide pastanın üstünde ki mumlar eriyordu.
"Hadi üzümlü kek üflede yiyelim artık, bak kurt gibi açım" dediğinde, Miray "Senin aç olmadığın bir gün var mı Berk? Bence ilk önce biz bunu bir düşünelim"

Berk dudaklarını öne doğru büktüğünde alıngan bir tınıyla "Dinleyin"dediğinde herkes Berk'in dediği sese odaklanmıştı. "Duyuyor musunuz?"
Alaz "Neyi?" dediğinde yüzünde Berk'e karşı hayret verici bir izlenim dolaşıyordu.
"Kırılan kalbimin sesini" Abim, Berk'le alay ederken bende pastanın üstünde ki mumlara odaklandım.

İKİNCİ ŞANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin