Bölüm 19: Veda Mektubu

128 29 161
                                    


"Kardeşinin adı ne? Belki buradadır." Dedim onlara doğru yaklaşarak. Kollarında çizik izleri ve morluklar vardı. Adamın kollarındaki izleri görünce benim içim acıdı. Küçükken böyle izler bende de vardı.

"İsmi Gülizar Yıldırım. Yirmi bir yaşında ve saçları kahverengi. O burada mı?" Dedi O adam. Gözlerinde büyük bir umut görüyordum. Ama belki de yalan söylüyordu. Eğer o buradaysa biz bunu bu kadar zaman içerisinde farkedememiştik? Ama kafamın içindeki sesleri bu seferliğine dinlemedim ve ona cevap verdim.

O an kafamın içinde bir soru dolanmaya başladı. Bu adamın elleri bağlıysa o sesleri kim çıkartmıştı?

"Az önceki sesleri sen mi çıkarttın?" Dedim o adama panikle. Zaten üç kişiydik ve yeterince silahımız yoktu. Bu yüzden ani bir saldırıya hazır değildik.

"Hayır. Benim ellerim bağlıydı kör müsün?" Dedi o adam. Korkuyla Şevval'e döndüm. O da bana korkuyla bakıyordu.

"O zaman o sesler nereden geliyor?" Dedi Yusuf ayağa kalktıktan sonra. Bir tek onun sesinde korku yoktu. Sonra o demir sesleri bu odada yankılanmaya başladı.

"O geliyor! Kaçın buradan!" Dedi o adam panikle. Gözlerinde korkuyu barındırıyordu. O hızlıca ayağa kalktı ve kapıya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. Fakat biz daha ne olduğunu bile anlamadan kapının girişinde siyah maskeli olan kadın belirdi. Yanında da iki kişi vardı.

"Silahlarınızı çıkartın!" Dedi Şevval bağırarak. Hızla o adama bir bıçak verdim. Ben de kılıcımı çektim. Kan dökmeye hazırdım.

"Sürpriz! İlk kim ölmek ister?" Dedi o kadın.

"Peki sen ölmek ister misin?" Dedim kılıcımın ucunu ona doğru tutarak.

"Gücünün buna yeteceğini mi sanıyorsun kahin?" Dedi o kadın alaycı bir sesle. Aslında sesi maskeden dolayı biraz boğuk geliyordu. Ve bize doğru yaklaşmaya başladı. Arkasında da Maskeli iki kişi vardı. Tam önümde durdu ve kılıcını bana savurdu. Onun hamlesini ustalıkla karşıladım.

"Bana kahin demeyi kes! Sana kendimi tanıtayım, ben Adel Yıldız ve senin ecelin olmaya geldim." Dedim alaycı bir gülümsemeyle.

"Sen mi benim ecelim olacaksın? Yerdeki taş bile benim ecelim olabilir ama sen olamazsın." Dedi bana ciddi bir sesle. İnsanların kendilerine bu kadar güvenmesi beni deli ediyordu. Hiçbir zaman ihtimalleri göz önünde bulundurmuyorlardı. Ve hareketleri de mantık çerçevesinin fazla dışındaydı.

O kılıcıma indirdi kılıcını. Onu elimden düşürmeye çalışıyordu. Ama ben kılıcımı hızlıca geriye çektim. Sonra o bana bir adım daha yaklaştı. Ve bir adım daha...

En son duvara çarptığımı hissettim. O kılıcının sivri ucunu boynuma tuttu. İçimde bir gram korku duygusu yoktu. Küçükken ölmekten korkan birisiydim. Ama ben içimdeki çocuğu öldüreli yıllar olmuştu. O çocuk öldükten sonra içimdeki şeytan ile baş başa kaldık.

Simsiyah ve keskin kılıcına son bir kez daha baktı. Yüzümden o şeytani gülümsemem eksik olmuyordu. Sonra ben kılıcımı sıkıca tuttum ve hamle yapmaya hazırlandım. Fakat arkadan bir el o kadının maskesini tuttu ve sert bir sesle şunları söyledi:

"İki seçeneğin var! Ya onu bırakırsın, ya da kimliğini öğreniriz!"

Bu ses Yusuf'un sesiydi. O kadın elindeki kılıcı hâlâ bırakmamıştı ve sıkıca tutuyordu.

"Tamam, o zaman senin kimliğini öğreneceğiz." Dedi Yusuf ve o maskeyi yukarıya kaldırdı. Ama o maskeyi kaldırdığı gibi o kadın da yok oldu. Arkasında da sadece duman kokusu bıraktı.

Artık Çıkış Yok Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin