Bölüm 14: Doğanın Kanunu

82 29 53
                                    


O görüntüyü gördüğüm gibi kılıcımı çektim ve öne doğru bir adım attım. Sonra tek elimi Şevval'e uzattım.

"Bu katliamda bana eşlik eder misiniz ateşler kraliçesi." Dedim nazik bir sesle.

"Tabiki kahinim." Dedi ve o da belindeki kemerden keskin iki bıçak çıkarttı. İkisini de tek eline aldı ve benim elimden tutup öne çıktı. Hepimiz kendimizi koruyabileceğimiz silahlarımızı çıkartmıştık. Şevval iki bıçağını da sağlam bir şekilde tutuyordu. Bu sırada onlar bize yaklaşıyordu.

Ama sonra arkamdan da sesler gelmeye başladı. Hızla arkamı döndüm ve oradan da insanların yavaş adımlarla bize yaklaştığını gördüm. Sonra diğer elime de kanlı baltamı aldım. Hava biraz kararmıştı.

Sonra Şevval'in arkasında ona elindeki bıçakla yaklaşan birini gördüm. İrisleri simsiyah olmuştu. Demek onlar da kontrol altındaydı. Şevval o sırada etrafa göz gezdiriyordu ve büyük ihtimalle yapabileceği hamleleri aklında sıralıyordu. Hızla Şevval'in arkasındaki o kişiye baltamı fırlattım. Şans eseri baltam o kişinin kafasına saplandı. Koşarak Şevval'in arkasına geçtim ve baltamı geri elime aldım. Neva telekinezi gücünü kullanarak savaşıyordu. Gülizar ise bazen görünmezlik gücünü kullanıyordu. Mehmet eline silah almamıştı çünkü onun elleri zaten bir silahtı. Gözlerim Yusuf'u aradı. Ama sonra yerdeki hareket eden çalıyı görünce onun kılık değiştirdiğini anladım.

Sonra önümdeki birinin de boynuna kılıcımı savurdum. Tam şah damarından kesmiştim. Kar tanelerinin üzerine kanlar aktı. O masum kar taneleri bile kana bulandı.

Sonra elimdeki baltayı kemere soktum ve elime tabancamı aldım. İşler gittikçe ciddileşiyordu.

"Arkadaşlar sırt sırta durun! Bu sayede arkamızdan vurulmayız!" Dedi Gülizar sert bir sesle. Ben de sırtımı Şevval'in sırtına verdim.

Hızla önümüzdekileri öldürüyorduk. Önümde yaklaşık on kişi kalmıştı. Hızla birkaç el daha ateş ettim. Hepsi rastgele bedenlere isabet ediyordu. Vurduğum üç kişi daha yere düştü. Yerdeki kar kütleleri kırmızıya boyanıyordu gittikçe. Hava da zaman geçtikçe kararıyordu. Şu an bu ortamda bulunmaktan ilk defa da olsa zevk alıyordum. Etraf buram buram kan kokuyordu.

Önümde son yedi kişi kalmıştı. Ama sıkıntı şu ki onların elinde de kılıç vardı. Bu yüzden kendime küçük bir strateji geliştirdim. Tabancamı tekrar cebime koydum. Çünkü mermilerim gittikçe azalıyordu. Diğer elime de bir bıçak aldım. Ve önümdekilerden en güçlü gözükenin üzerine koşmaya başladım. Sırtımın ağrısı fazlasıyla geçmişti. Zaten küçüklüğümden beri acıya dayanıklıydım. O adamın elindeki kılıca indirdim kılıcımı. Elinden düşürdüğü kılıcı almak için eğildiğinde bıçağımı sırtına sapladım hızlıca. Sonra birkaç kere daha sapladım bıçağımı. Ve o insan yere yığıldı. Sonra yere düşürdüğü kılıcı da elime aldım.

Arkamdan bir kişi daha yaklaşıyordu. Onun da elinde bıçak vardı. Önüme düşen gölgesinden görebiliyordum onu. Ve hiç beklemediği bir anda arkamı döndüm ve kılıcımı onun karnına sapladım. Sonra karnını boydan boya yardım. Ve hızla tekrar önümdekilere döndüm. İki kisi birden üzerime gelmeye başladı. Ben de her zaman olduğu gibi tetikte bekliyordum. İki elimde de bir kılıç vardı. Bıçağımı da şimdilik yere atmıştım. Diğerleri de hâlâ savaşıyorlardı.

Onlar en sonunda önümde durdu ve tam kılıçlarını öne doğru savuracakken iki kılıçlarımın uç kısmın da onların boğazına dayadım. Ve iki kılıcımı da gırtlaklarına sapladım. İkisi de önüme yığılmıştı. Sonra önümdekilerden birinin cesedini tekmeledikten sonra kalan son beş kişiye yöneldim.

"Sadece bekleyin! Az sonra hepinizi yerle bir edeceğim!" Dedim onlara doğru. Ve arkadan bir ses geldi. Bu Şevval ve Gülizar'ın konuşmasıydı. Onlar dövüşmeyi bitirmişti ve beni izliyorlardı.

Artık Çıkış Yok Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin