Notu okuduğumda içimde garip bir his vardı. Belki de bir mesaj veriyordu bu not, ya da açıkça tehdit ediliyordum.
Tehdit ediliyorum...
Yere eğildim ve silahı elime aldım. Etrafta değişik bir koku vardı. Yanık gibi kokuyordu odanın içi. Yanık ve... Biraz da kan.
Kapüşonumu başıma geçirdim ve hızla ayağa kalktım. İçimden bir ses tetikte olmamı söylüyordu. Silahın şarjörüne birkaç mermi koyarken içimden "Sakinim, sakinim kimseye bir zarar vermeyeceğim." diye cümleler geçiriyordum. Eğer bilinçaltımı etkilemezsem ve kötüyü düşünürsem gerçekten kötü olabilirdi.
Odayı kontrol etmek için geri geri yürüyerek odadan çıktım. Silahımı hala elimde tutuyordum, korku beni kendi esiri yapmıştı...
Ve katı bir şeye çarptım. Hemen arkama dönüp silahı doğrulttum. Korkudan g
Silahı doğrulttuğum şeye baktığımda ise onu gördüm.
Bu Kerem'di. Hay babanın şarap çanağına-
"Ooo Kahin Hanım, bizden önce gelip ne yapıyorsun burada." dedi gülerek. Psikopat...
Kaşlarımı çattım. "Benim ne yaptığımın seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum."
"Dün yaptığın şeyin yanına kalacağını sanma, Kahin'ciğim."
"Şimdi senin o işe yaramaz beynini dağıtmamı istemiyorsan git buradan Kerem!" dedim sinirle. Ben dediğimi yapardım, ve onun bunu bilmediği bariz ortadaydı.
"Gitmiyorum, Kahin. Ne yapabilirsin ki?" dedi alaycı bir ses tonuyla. Senin ses tellerinle kendime atkı örerim çocuk!
Başımı daha fazla belaya sokmak istemiyordum. Bu yüzden odama doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. İçimden küfürler ederken iç sesimi güçlükle tutuyordum. Eğer onun istediğini yaparsam burada
Ve bir el beni geri çekti. Bu Kerem'in eliydi. Yüzüne dik bakışlarla baktım ve çenemi dikleştirdim. Bakışları değişmişti. Fazlasıyla ürkütücü bakıyordu.
"Bunu bana yaptıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi devam edeceğimi mi zannediyorsun, Adel?" dedi koluma tırnaklarını batırarak. Ve elimdeki silahı almaya çalıştı. Fakat silahı benim elimden alması çok zordu.
"Ver artık lanet olası silahı!"
"Bu silahı vereceğim son kişi bile olamazsın Kerem," dediğimde bir anlığına içimdeki sesi dinledim. Bakışlarım yumuşarken kaslarım kasılmaya devam ediyordu.
"Fakat bu silahı doğrultacağım ilk kişi olabilirsin!" dedim kıkırdayarak.
Kerem silahı alamayınca sinirlendi ve boş bulunduğum bir anda bana bir yumruk savurdu, yere birkaç damla kan düştü...
Pamuk Prenses, güzel kuşlarıyla beraber şarkı söyleyerek ormanda ilerlerken, avcı ile yolları kesişti. Avcı, bir kuşu avlamak üzereydi. Avcı, yayı gerdi. Yay, fazla gerginlikten titredi ve oku hızla ileriye sürükledi. Ok, ufak, mavi ve bol tüylü kuşa çarpıp kar tanelerine kan damlamasına neden oldu. O sırada Pamuk Prenses, anlatılanı anımsadı. Hizmetçilerden duyduğuna göre, gerçek kraliçe ona ismini, kar tanelerine damlayan kan sayesinde vermişti. O sırada, Pamuk Prenses vahşileşti. O, bir kan damlasının kar tanesine dokunuşuydu. O, eşsiz kar tanelerini eriten ılık kandı. O acımasızlıktı. O ölümdü. O yıkıcıydı...
Kuşlardan en ufağı, Pamuk Prenses'in avucunun ortasına kondu ve şarkı söylemeye başladı. Ufacıktı! Pamuk Prenses, avucunu sıkıca kapattı ve kuşu sıktı. Kuş, çırpınırken prenses kahkahalarla gülüyordu. Bir süre sonra tüm kuşlar kaçtı, avcundaki kuş ise hareketi bıraktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artık Çıkış Yok
Mystery / ThrillerYedi yakın arkadaş, Almanya'da kış tatili için ıssız bir orman oteline giderler. Uçak masraflarını minimize etmek için bu seçimi yaparlar, ancak bilmedikleri şey, otelin derinliklerinde gizlenen sırların ve tehlikelerin olduğudur. Otel, dışarıdan b...