(On gün sonra)Yirmi gün...
Neredeyse yirmi gün olmuştu buraya ilk adımımı atalı. Ve yine aynı yerdeyim, gün doğmak üzere, otelin önündeyim ve etrafa bakınıyorum. Elimde bir silah vardı. Gözlerimden tek bir damla yaş bile süzülmüyordu.
Kar fırtınasının ortasındayım ve soğuktan korkmuyordum. Etrafa saçılıyordu küçük kar taneleri. Kafamın içindeki sesler asla susmak bilmiyordu. Hepsi benim ölmemi istiyordu. Aslında ben de istiyordum ölmeyi, fakat arkamda bırakacağım kişilerin göz yaşı dökmesinden korkuyordum. Kafamın içindeki sesler sen ölsen kimse arkandan ağlamayacak, çünkü sen sevilmeyi haketmeyen bir işe yaramazsın dese bile ben onları arkamda bırakmak istemiyordum. Sadece birkaç dakika önce elimdeki silahı kafama dayamak üzereydim. Çaresizlik beni az kalsın ölüme kadar sürüklüyordu. Fakat onları hatırladıkça yaşamam gerektiğini de hatırlıyordum. Çünkü bir insanı kaybetmenin ne olduğunu en iyi bilecek kişilerden biriyim. İlk olarak içimdeki mutlu insanı kaybettim ben, sonra benim tramvalarımın sebebi olan babamı, en sonunda da çok sevdiğim annemi...
Babam sabahları normal bir iş adamı olsa bile akşamları tam bir kumarbaza dönüşüyordu. Ve kaybettiğinde ise bütün sinirini benden çıkartıyordu. Bunun yüzünden çocukluğum iğrenç geçmişti Annem ise işleri yüzünden eve çok geç saatte geliyordu ve bir tek hafta sonları evde oluyordu. Tabii o evde olduğunda da onun kurallarına katlanıyordum. O benim dışarıya çıkmamı istemezdi. Çünkü babamın kumar bağımlılığı yüzünden her an tehlikede olabileceğimi düşünürdü. Hatta küçükken Mehmet ile kapının altından kağıtla mesajlaşırdık. Tabi annem beni her zaman yakalardı ve tüm gün odamdan çıkamazdım.
Eskiden bütün bu yaşadıklarımı hatırladığımda gözyaşlarına boğulurdum. Fakat artık gözyaşları çare olmuyordu bana. Bana yoldaş olamıyorlardı artık. Biliyorum, bunun bir patlama noktası olacak. Çünkü duygularımı kontrol edemez hâle gelmiştim artık.
Diğerleri çadırlarının içinde uyuyorlardı. Mehmet çadırlara geçmek için ısrar etmesi üzerine çadırlara geri gelmiştik. Son bir haftadır hiçbir şey olmamıştı. Ve Kerem bile bizimle uğraşamıyordu artık. Ben ise küçük bir yürüyüşe çıkmıştım. Artık su ve yemek sıkıntısı yaşamaya başlamıştık. Her gün çok az miktarda yemek yesem bile yemekler tükenmek üzereydi. Bu yüzden son günlerde ormanda mantar arıyordum. Tabii bu soğukta çok fazla mantar olmasını beklemiyordum fakat mantarlar -5 dereceye kadar soğuğa dayanabildiği için şansımı deniyordum. Su ihtiyacını da buz sarkıtlarından karşılayabiliyordum.
Otelin önünden ayrılıp ormanın derinliklerine doğru gitmeye başlamıştım. Hem biraz kendime gelmeye de ihtiyacım vardı. Eğer böyle olmaya devam edersem kendi sonumu kendim getirecektim. Ormanın içerisinden sadece benim adım seslerim geliyordu. Nedenini bilmediğim bir şekilde orman beni çok rahatlatıyordu. Derin bir nefes aldım ve yürümeye devam ettim. Ormandaki ağaçların üzeri karla kaplanmıştı bile. Böyle havaları çok seviyordum.
Yaklaşık bir saat boyunca ormanda yürüyüş yapmıştım ve kendimi çok daha rahatlamış hissediyordum. Hava yavaşça aydınlanıyordu fakat kar fırtınasından dolayı çok zor farkediliyordu. Biraz soluklanmak için uzun bir ağacın gövdesine yaslandım. Son birkaç gündür neredeyse hiç uyuyamıyordum. Yaklaşık bir saat uyuyup kabuslarla geri uyanıyordum. Ve aynı bugün yaptığım gibi yürüyüşe çıkıyordum. Bu beni biraz da olsa rahatlatıyordu ve kendime gelmemi sağlıyordu.
Biraz yorulduğumu farkettim ve yavaşça ağacın altına oturdum. Aslında biraz da uykum gelmişti. Birkaç dakika hızla geçmişti ve gözlerim kendiliğinden kapanmaya başladı. Sanırım orada uyuya kaldım.
(Sabah, saat 07:45)
Gözlerimi bu karlı güne açtığım gibi etraftan bağırış sesleri geldiğini fark ettim. Etrafımda kimse yoktu ve etrafımı uzun ağaçlar sarıyordu. Birkaç saniye sonra ne olduğunu hatırladım. En son ormanda yürüyüşe çıkmıştım ve burada uyuyakalmıştım. Bu bağırışma sesleri gittikçe daha da artıyordu. Sanki bu sesler bir bağırışmadan ziyade ağlama seslerine benziyordu. Bu sesleri duyunca hızla ayağa kalktım ve hızla yürümeye başladım. Geldiğim yoldan geri dönüyordum. Bildiğim kadarıyla bu yol otelin önüne çıkacaktı. Bağırışma sesleri geldikçe adımlarımı hızlandırıyordum. Ve adımlarımı hızlandırdıkça da sesin kaynağına yaklaştığım için bu sesler de doğal olarak artıyordu. En sonunda otelin önünü görebildim. Ve hızlı adımlarla ağaçların arasından çıktım. Artık otel karşımdaydı. Ve bu sesler de otelin diğer tarafından, yani çadırlarımızı kurduğumuz yerden geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artık Çıkış Yok
Mystery / ThrillerYedi yakın arkadaş, Almanya'da kış tatili için ıssız bir orman oteline giderler. Uçak masraflarını minimize etmek için bu seçimi yaparlar, ancak bilmedikleri şey, otelin derinliklerinde gizlenen sırların ve tehlikelerin olduğudur. Otel, dışarıdan b...