BÖLÜM 7

894 54 16
                                    


Efendiimm beklenen an gelddii. Ana karakterimi bu bölüm sizlerle. Hadi yine iyisiniz. Muck

Bir beğeni be ablasının gülü.

Karanlığın içinde saklanmış akrep, ruhuma zehrini bırakmak için anı bekliyordu. Akrebin zehri bedenimi yavaşça uyuştururken beynim gerçeklerle yüzleşecek ve hayatımı bir film şeridi gibi gözümün önünden geçirecekti. Dram, acı, kaos. Hayatımın konusu buydu.

Rüzgâr kumral saçlarımı havada uçururken ellerimle etek uçlarımı rüzgâra karşı koruyordum. Zelal'in önüme koyduğu poşetleri eğilerek aldım. Kraliçe gibi önden gidiyor, alışverişi yapıp poşetleri bana veriyordu. Kafasının yarısını kapatan yazmasını boğazına doğru sıkıp kolundan düşmek üzere olan çantasını omzuna tekrar koyarak yeni bir mağazaya ilerledi. Onun arkasından bende ilerleyerek mağazaya girdim. Burası çeyiz malzemeleri satıyordu. Zelal gözleriyle eşyaların fiyatlarına bakarak aralarından en ucuz bulduğu tabakları eline aldı ve bana uzattı.

"Beğendin mi?" Tabak beyaz ve sarı detaylardan oluşuyordu oldukça eski bir deseni vardı sanki büyükannemden kalma gibiydi.

"İstiyorsan al umurumda değil." Diyerek mağazanın süs eşyaları olan tarafına döndüm.

"Bir şeyi de beğensen şaşardım zaten." Diye söylenerek tabağı eski yerine koydu ve benim arkamdan geldi. "Birkaç ay içinde düğün olacak senin anan olacak o kadın sana çeyiz bile dizmeden gitmiş." Dediğinde gözlerimi devirdim, sanki kadın beni terk etmiş gibi konuşuyordu dengesiz. Süs eşyalarının yanında gördüğüm maket bıçağı hızla elime alarak Zelal'e döndüm. Zelal'in gözüne bıçağı çıkardığımda, gözleri kocaman açılarak birkaç adım geriye gitti. Anlamamıştı maket olduğunu.

"Bu nasıl, ben beğendim eve illa böyle bir şey almam lazım malum etraf tekin değil, hırsız olur, katil olur eve girerse." Derken bıçağı ona doğru ittirdim, tekrar bedenini geriye itmişti. "bıçaklarım onu, bayağı da keskin bir şeye benziyor." Bıçağı kendime çekerek inceliyormuş gibi yaptım. " Bayağı kesin bayağı. Sevdim." Derken işaret parmağımı bıçağın ucuna bastırdım. Bıçağın keskin tarafı parmağıma girdiğinde yüzümü buruşturarak akan kana baktım. Yavaşça parmağımdan aşağı süzülen kan Zelal'in yüzünde korku oluşturmuştu.

"Saçma sapan iş yapma koy onu yerine." Derken elimde duran bıçağın sapından tuttu ve benden uzaklaştırarak eski yerine koydu ardından kolumdan tutarak mağazanın ilerisine yürüttü. Fincanların ve tabakların olduğu yere geldiğimizde eline altın rengi tabak aldı. "Bak gayet güzelmiş, böyle bir renk al ki zengin bir aileden gittiğin belli olsun. Sonra bizi yine ezik sanmasın o Çağan hadsizi. Zaten seni kaçırdığı gün neler yaptığınızı hala anlatmadın!" diyerek uyarıcı cinste konuşmuştu.

O gün eve döndüğümde herkes korku içinde beni bekliyordu. Gözlerinde gördüğüm korkuyu ilk başta benim için sansam da öyle değildi. Çağan'ın beni terk etmesinden korkmuşlardı. Ellerine kalırım da kullanıp atılırım diye korkmuşlardı. Babam beni ilk gördüğünde korku ile bakmıştı ta ki çağanı görene kadar. Çağan'a baktığında bedeninin kasılması inmişti, beni kullanıp bırakmadığını anlamıştı. Çağan evden gittikten sonra adamın sinirini bozacak bir şey yapmadın değil mi diye sormuştu. Baba, ne zaman beni düşünmeye başlayacaksın? Ne zaman beni sevmeye başlayacaksın?

Hiçbir zaman dedi bir ses. Hiçbir zaman.

"İğrenç." Dedim tabağa bakarken. "Köylü gibi o renk ne öyle?"

"Nesi varmış bu rengin, herkes bu rengi kullanıyor."

"Herkesten kastın senin çevren mi?"

ÖZGÜRLÜĞÜN KÜLLERİ +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin