❤‍🩹~2

89 6 4
                                    

@SySisi
25.09.2023

Onunla üç gündür konuşmuyorduk.

Evet bu çokta uzun bir zaman dilimi değildi. Fakat ben o üç günü resmen acı çekerek geçirdim.

Ya Mark beni günün birinde bırakırsa ve ben onsuz kalırsam diye...

Bu çok sağlıksız bir duyguydu biliyordum. Bu çok saçma bir duyguydu. Hayatımı bir insan üzerine inşa etmemeliydim. Bir insana bu kadar bağlanmamalıydım.

Fakat ben sağlıklı bir insan değildim ve bunları çok iyi bilmeme rağmen, eğer başıma gelirse ne kadar çok acı çekeceğimi bilmeme rağmen yapmaya devam ediyordum. Koca bir aptaldım. Tüm açıklaması bu.

"RAHAT BIRAK BENİ!" diye bağırdım kendimi tutamayarak. Telefonu kavrayan elimde güç yoktu. Beni taşıyan bacaklarımda güç yoktu. Aramayı sonlandırıp kendimi koltuğa bıraktım. Arin anında yanıma gelip sarıldı bana.

"Ne diyor yine?" Sesi üzgündü. Benim için üzülüyordu. Ama bunu istemiyordum. Kim olursa olsun zayıf yönümü görsün istemiyordum.

"Bıktım artık," diye mırıldandım. Başımı onun omzuna yaslayıp gözyaşlarımı saklamaya çalıştım. "Çok yoruldum..."

"Tamam, tamam." 

Saçlarımı okşadı, omzumu sıvazladı... Beni sakinleştirmek için elinden geleni yaptı. Amacına ulaştığında da omzumdan tutarak oturduğum yerde dik durmamı sağladı ve başımı kendisine doğru çevirdi.

"Tehdit mi ediyor seni?"

Kafamı salladım tekrardan. Ağlamamak için kendimi öyle sıkıyordum ki canım feci halde acıyordu. Avuç içlerim neredeyse kanayacaktı.

"Mark'a söyleyelim. Bak bu adam sana her an bir şey yapabilir."

"Olmaz!" diyerek çıkıştım. Gözyaşlarımı elimin tersiyle yok edip ayağa kalktım ve telefonu elime aldım. "Mark'a hiçbir şey söyleme, Arin. Yalvarıyorum."

"Ama böyle olmaz ki!" O da ayaklandı. "Ya sana bir şey yaparsa. Kendini nasıl koruyabileceksin?"

"Korurum, " dedim. Fakat bu o kadar inandırıcı değildi ki Arin kafasını iki yana sallayıp derin bir nefes aldı.

"Mark senin sevgilin. Ona güvenmeyeceksin de kime güveneceksin. Sana bir şey olsa-"

"Olsun," saçlarımı elimle arkaya doğru taradım ve burnumu sertçe çektim. "Kimseye güvenmiyorum ben." 

Onun yanından ayrılıp odama gittim. Arin benim ev arkadaşımdı fakat haftanın neredeyse her günü Yuta'da kalmaya giderdi. Ama bugün gitmeyip benim yanımda kaldı. Ben uyuyana kadar gelip beni kolaçan etti. Ona minnettardım. Yuta ona sahip olduğu için çok şanslıydı.

-

Uyanmak koca bir zulümdü sanki.

Uyumadan önce içim dışıma çıkana kadar ağlamıştım. Fakat sesim çıkmasın diye vücudumu öyle bir sıkmıştım ki bedenimi hissetmiyordum bile. 

Zorlanarak kalktım ayağa. Bugün çarşambaydı. Arin'in abisi hastanede çalışıyordu ve ondan birkaç günlük rapor almıştım. Bugün raporun son günüydü. Okula gitmek zorundaydım. İstemesem de...

Hazırlandım. Ufak ufak kahvaltı yaptım. Arin çıkmadan hemen önce Yuta ile buluşacağını belirterek evden erkenden ayıldı. Ondan bir altı-yedi dakika sonra da ben çıktım.

Okul ile evimin arasında pek bir mesafe yoktu fakat ben genellikle otobüsü kullanırdım. Ama bugün kullanmadım. Okula ne kadar geç gidersem o kadar iyiydi.

Kampüsüme yaklaştıkça gerginliğim artıyordu. Ya ordaysa diye düşünmekten adam akıllı nefes bile alamıyordum. Onu hem deli gibi görmek istiyor, hem de istemiyordum. Kendim ile çelişmeyi ne zaman bırakacağımı gerçekten merak ediyordum.

Yeşilliklerle çevrili geniş avluya girer girmez bizimkilerle karşılaştım. O da oradaydı. Mina ile birlikte...

Mina hiç çekinmeden dokunuyordu ona. Mark ise tek kelime etmiyordu. Onların arasında bir şey olma ihtimali bile beni mahvederken bu gibi bir manzarayla karşılaşmak içimde deli gibi bir ağlama isteği oluşturdu. Ama yapamazdım. Bunu yapamayacak kadar yorgundum.

"E sen ölüsün," dedi Jaemin beni görür görmez. Bana kocaman bir sarılma bahşetti. Gülümsemeye çalışarak karşıladım onu. Bazı belirgin gözleri üzerimde çok net bir şekilde hissedebiliyordum. Hiç çekinmeden bakıyordu bana. Fakat ben bakmadım. Sadece bugün bile olsa onu görmezden gelmeye çalışacaktım.

"Sana kim çıktı baktın mı?"

Haechan heyecanla sorusunu yönelttiğinde kafamı iki yana salladım. "E bak hadi," diyerek darlamaya başladı beni. Bir kolunu koluma sarıp elimde tutuğum telefonun adeta içine girmeye çalıştı. Bitirme projesi için eşleşeceğim kişiye bakmak adına okulumuzun sitesine girdim ve gerekli ekrana gittim.

"Oha!" dedi Jaemin hemen arkamdan. O sırada yanımıza doğru yaklaşan Arin "N'oldu?" diye meraklı bir ifadeyle konuştu ve yanımda yerini aldı.

"Lee Jeno mu?"

Arin bana kaçamak bir bakış attı. Hiçbir şey söylemedim. Haechan ve Jaemin başımın etini yemek için can atıyor gibi görünüyorlardı.

-

"Okulun en ateşli erkeği ile, ha?"

Tüm derslerimizin ortak olduğu tek arkadaşım olan Sun ile birlikte kafeteryadaydık. İkimiz de bol sütlü kahvelerimizi alırken derin bir nefes aldım.

"Mark ne dedi peki?"

"Hiçbir şey," dedim. Onu ölesiye özlemiş olsam bile Mina'yı yanında her gördüğümde ondan nefret edebiliyordum.

"Mina ile ilgilenmekten duymamıştır bile," dedim alıngan bir tavırla. "Salak çocuk."

Sun'un söylediği şeye güldüm. Gerçekten tam bir salaktı. Hem de kocaman bir salak.

"Neyse kızım. Okulun en ateşli çocuğu ile güzel zamanlar geçirmeye bak. Onun Mina'sı varsa senin de Jeno'n var." Sun bana göz kırpıp önden önden kıvırtarak ilerlemeye başladı. Onun bu moda ikonu tavırlarına gülerek cevap verdim ve ardından ilerlemeye başladım.

Nedense söylediği şeyler beni bir tık heyecanlandırmıştı. Ama sadece bir tık...

 Ama sadece bir tık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kısa Hikayeler : Mark LeeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin