@SySisi
19.10.2023Hastane koridorları, okul ve Mark'ın evi...
Son bir haftamın özeti tam olarak buydu. En son halam ile konuştuğumdan bu yana elime ne para geçmişti ne de başka bir şey. Aramalarımı bile açmıyordu. Bu yüzden hala ve hala Mark'ın evinde, Mark'ın yatağında kalıyordum. Okula başlamıştım fakat her gün kalçamın bir tarafından yediğim iğnelerle ayaktaydım. Mark sağ olsun, peşimi bırakmıyordu. Küçük bir çocukmuşum ve o da benim bakıcımmış gibi davranıyordu. Fakat tuhaf bir şekilde, bu duruma alışmaya başlıyordum sanırım.
"İlaçlarını içtin mi?"
Evden çıkmadan hemen önce sorduğunda "Evet," diyerek kısaca onayladım onu. Fakat içmemiştim.
"Yalan söylüyorsun."
Ayakkabımı giymeyi bitirdikten sonra doğrulup ona baktım. Gözlerimiz kısa sürede kesişirken sırt çantasını kapının girişine resmen fırlattıktan sonra koşarak içeri girip ilaçlarımı aldı.
"Ya tamam, bir gün içmezsem ölmem ya! Mark!"
Seslensem de nafileydi. Tezgahın üzerine doldurup bıraktığım ve almayı unuttuğum ufak su mataram ile geldiğinde elindeki ilaç paketlerini çantasına sıkıştırdı. "Okulda içersin."
Gözlerimi devirdim. Neden hala iyileşemediğimi ben de bilmiyordum. Şu anda çok sağlıklı hissettiğim söylenemezdi ancak öncesine göre daha iyi olduğum kesindi. Bugün hastaneye gittiğimde tekrar tahlil verecektim.
Otobüse bindik ve yaklaşık yirmi dakika sonra okulun önünde indik. Mark resmen utanmasa karşıdan karşıya geçerken bile elimi tutacaktı. Işıkları beklerken her taraf öğrencilerle dolu olduğu için ve haliyle kalabalık olduğu için Mark arkama geçmişti. Bir yandan da kollarıyla yanıma çok yaklaşanları itekleyip duruyordu. Bu haline gülmeden edemedim.
Kısa süre içerisinde sınıfıma geldiğimde beni Arin karşıladı. Erkek arkadaşı Yuta hasta tipimle dalga geçtiğinde, canım arkadaşım ona eşlik ederek benimle uğraşmaya başladı. Onlara sinir bozucu olduklarını söyleyerek sırama yerleştim.
İlk dersi uyuyarak geçirdim. Telefonuma art arda gelen "İlaçları iç." mesajı yüzünden uyanıp ders arasında ilaçlarımı içip tekrar yattım. İkinci dersin ortalarında uyandığımda hava yağmurluydu. Cam kenarında olduğumdan dolayı çok net görebiliyordum yağmurun yağışını.
Telefonuma aniden gelen mesajla olduğum yerde sıçradım. Yine Mark'tan geldiğini düşünmüştüm ama değildi. Mesajı atan Haechan'dı.
"Aşağı gel."
Neden durup dururken böyle bir mesaj attığını bilmiyordum ama gidecektim. Bugün yaptığım hiçbir eylemi sorgulamama kararı falan almıştım sanırım. Çünkü o sinir bozucu çocukla aynı ortamda durmaya katlanamıyordum.
"Tuvalete gidebilir miyim?"
Dersin bitmesine yakın bir zaman vardı fakat hoca hasta olduğumu bildiği için izin vermişti. Kapüşonlumu da alarak sınıftan çıktım. İkinci kattan giriş kata yavaş yavaş indikten sonra her yerde Haechan'ı aradığım sırada ondan bir mesaj geldi.
"Arkadaki kapalı banktayım."
Yavaşça okulun arka kısmına doğru ilerlemeye başladım. Yağmur yavaşladığından dolayı koşmama gerek yoktu. Oradaydı ve tek başınaydı.
Kapalı banka girdiğimde, Haechan beni fark edip ayağa kalktı. Yüzü oldukça düzdü. Yani hiçbir alay kırıntısı göremiyordum. Oysaki beni saçma sapan eğlencesi için çağırdığını falan düşünmüştüm.
Tabii dereyi görmeden paçayı sıvamamak gerekliydi. Tereddütle ona doğru yaklaştım. "Ne oldu?"
İlk bir kaç saniye bir şey söylemedi. Ama bu uzun bir süreydi. Kendimi yavaşlatılmış film sahnelerinde gibi hissetmiştim. Fakat benden beklenmeyen kocaman bir sabırla konuşmasını bekledim.
"Hala iyileşmediğini biliyorum," diyerek söze başladı en sonunda. O bunu söyler söylemez birkaç defa arka arkaya öksürdüm seslice. Galiba biraz da psikolojik bir şeydi benimkisi.
Boğazımı temizleyip tekrardan ona baktığımda elinde bir kutu olduğunu gördüm. Kutu ufaktı ve yılbaşında birbirimize verebileceğimiz türden bir kutuydu.
"Bu ne?" dedim, sesimi sert tutmamaya çalışıyordum ancak ona karşı öyle bir siper almıştım ki, sesimin buz gibi çıkmasına engel olamıyordum.
"Ufak bir şey, belki moralin düzelir."
Ben mi yanlış görüyordum yoksa Haechan ufaktan kızarmaya falan mı başlamıştı?
Belki de soğuktan öyle olmuştu yanakları yoksa bunun başka açıklaması olamazdı.
Son zamanlarda Mark'ın yanı sıra Haechan'ın da tavırlarının değiştiğinin fazlasıyla farkındaydım. Belki de hasta bir insana kötülük yapamayacak kadar iyi kalplilerdi. Ya da değişmişlerdi...
İlki daha mantıklı olduğu için ikinci seçeneği düşünmek aklımın ucundan bile geçmedi. Ama gerçekten bu durum bana fazlasıyla garip geliyordu. Mark gereğinden fazla ilgiliydi. Haechan durup dururken mesaj atıyor ve bana hediye veriyordu.
HAECHAN BENİMLE UĞRAŞMAK YERİNE ÖNÜMDE UTANARAK BANA İÇİNDE HEDİYE OLAN BİR KUTU UZATIYORDU!
Soğuktan mıdır ya da bu düşüncemin garipliğinden midir nedir aniden ürperme isteği gelmişti. Onu daha fazla bekletmeyip kutuyu kendi ellerimin arasına aldım.
Ufak kutunun kapağını yavaşça araladığımda içinden herhangi bir böcek türünün çıkmaması için resmen Tanrı'ya her şey üzerinden dualar gönderiyordum. Ancak korktuğum şey olmadı. Kutunun içinde kahverengi ayıcıklı bir anahtarlık vardı.
"Ayıcık?" Anahtarlığı elime alırken mırıldandım. Haechan kıkırdayarak ellerini ceplerine koydu. "Mark, hastayken çok yediğini söyledi. Ben de gelecekteki peluş halini görünce almadan edemedim."
Normalde olsa bu söylediklerine sinirden köpürür, hatta seviyemi düşürerek çirkefce üzerine atlardım. Fakat bu cümleleri kurarken bile yüzünde alaycı bir ifade olsa bile sesinde o tını yoktu. Bu yüzden tıpkı onun gibi kıkırdadım. Bu hareketim onu şaşırtmış olmalıydı ki bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Kutunun içindeki anahtarı incelemeye devam ediyordum.
"Teşekkür ederim," dedim öncesine nazaran sevecen bir şekilde. Haechan gülümsemeye devam ederken kafasını önüne eğdi. Biraz sonra zil çaldığında "Gitmeliyim," diyerek aceleci bir şekilde yanımdan ayrıldı. Arkasında ufak ayıcığım ve ben öylece bakakaldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kısa Hikayeler : Mark Lee
Romance[MARK LEE] ❅ ❅ ❅ [SHORT STORIES] ⓢⓨⓢⓘⓢⓘツ 開始日 | 16.08.2023