"Al..." şemsiyesini uzattığı küçük çocukla gözleri parladı küçüğün. Büyük ihtimalle okula yetişmeliydi fakat bir marketin içinde bekliyordu.
"Çok, çok teşekkür ederim hyung!" çocuk alıp hızla koşunca gülümsedi. Elini hafif uzatıp hızla yağan yağmura baktı Han Jisung. Yağmur dinecek gibi değildi bu yüzden dışarıya adımladı. Koşmadı, her türlü ıslanıp hasta olucaktı zaten. Daha çok ihtiyacı olan asıl şeyi bulmuş gibiydi zaten.
Çünkü haftalardır aklını tırmalayan konular vardı. Maraton hayatlarını bozan bu altı kişi biraz ani gelmişti sanki. Bikaç aydır beraberlerdi, gerek mafyalar tarafından kaçırılmışlardı, gerek gözlerinin önünde insan öldürülmüştü, gerek gülmüşlerdi ve gerek o ki sevmişlerdi. Hyunjin ile Felix çıkıyorlardı, Chan ve Seungmin onca şeye rağmen birbirlerine tekrar tutunmuştu, Changbin ve Jeongin ise liseli aşıklar gibiydi. Fakat Han Jisung ve Lee Minho adini koyamadıkları bir boşluğun içindeydi.
Arkadaş olduklarını düşünmeden edemiyordu. O halde iyi bir Arkadaş değildi Lee Minho dedi kendi kendine. Çünkü arkadaşlar birbirini öpmezdi. Üstü sırılsıklam olan genç yağan yağmurun durmasıyla adımlarını kesti. Kafasını kaldırıp şemsiyeyi gördüğünde hafifçe çevirdi kendisini arkadakine.
"Hasta mı olmak istiyorsun Han? Felix'in seni bu şekilde eve almayacağından eminim." Islanmaya başlayan büyüğüne arkasını tekrar dönüp omuz silkti.
"Almasın, hafiflemiş hissediyorum. Bu yağmur bütün sorunlarımı alıp götürüyor." hızla onu takip eden şemsiyeye rağmen durmadı.
"Sorunların ne güzelim? Anlat bana." güzelim demesi sinirini bozmuştu. Madem güzeliydi neden hala bu haldelerdi. Arkasını dönüp bir çırpıda şemsiyeyi itip yere düşmesini sağladı.
"Sen ve bu umursamaz tavırların." kısık ama sert çıkan sesine rağmen devam etti. "Söylesene oyun mu oynuyorsun benimle Lee?" artık karşısındaki çocuk da neredeyse onun kadar ıslanmıştı.
"Saçmalama. Seninle oyun oynadığım falan yok Jisung."
"Kandırma beni. Ne zamandır beynimin içini tırmalıyor bu konu biliyor musun? Aldığım ilaçlar bile bastırmıyor bu durumu. Beni her öptüğün günden sonra böyle kaçıcak mısın Minho? Soobin haklı, korkakmışsın cidden." yoluna devam edicekken kolundan hızla çekilmişti. Aynı hızda karşısındaki bedenin kollarında beline sarılmıştı. Sokakta kimse yoktu. Bu havada delicesine ıslanmaya göz yuman sadece ikisi vardı çünkü.
"Aklımı başımdan alıyorsun Han. Sikeyim böyle bir işin içindeyken diğerleri gibi rahat olamıyorum." yağmur şiddetini arttırıyordu.
"Amına koyayım tek yapacağın diğerleri gibi takmamak! Chan'ın da korkusu oydu, fakat atlattı. Tanrım bahane üretiyorsun Lee Minho. Ben senin öpüp bir kenara atabileceğin tiplerden değilim?! Korkaklığı bıraktığında konuşuruz Lee." tam arkasını dönüp gidicekken kolundan çekip büyüğü dudaklarını birleştirmişti. Tutkuyla öpüşen ikili nefessiz kalınca ayrılmışlardı.
"Korkağım ben, korkağın tekiyim. Bu korkak adam ile konuşmak bile istemiyorsun, çıkar mısın bilmiyorum güzelim." alınlarını birbirlerine yaslarken söylemişti bunu Minho.
"Ben bu korkak adama fena tutuldum. Sinirli olsam bile her türlü cevabım evet Minho..."
...
"Lix acil girmeliyiz bu mağzaya!" lunaparkın içinde dolaşan iki arkadaş çeşitli tokaların satıldığı mağzaya girdiklerinde ailelerine birşeyler aldıran çocukları es geçmişti. Taçların olduğu bölüme geldiklerinde ise gözleri parlamıştı resmen.
"Oha küçükken hep tavşan olmak istiodun çözümü bulduk bebeğim!" Jisung gördüğü tavşan kulaklı taçı Felix'in kafasına hızla geçirip kendine bakınmaya başlamıştı.
"Patiliye ne dersin! Çüş çok yakışır." patiliyi arkadaşının kafasına geçirdikten sonra aynaya baktı Felix. "Mükemmel olduk Ji! Kesinlikle alıyoruz gel!" kasaya gidip ödediklerinde lunaparkın içinde tekrar yürümeye başlamışlardı. Gelen geçen onlara dik dik baksa bile umurlarında değildi.
"Aşkım şuna binmeliyiz gel benimle!" Felix elini Jisung'un beline atıp çekiştirirken yanlarından geçen iki kişiye kulak verdiler.
"Şu taçlara bak çocuk mu bunlar?"
"Aynen kanka bune ya on yaşındaki velet takmaz bunları." Jisung kaşlarını çatarak ilerlemeye devam eden çocuğklara döndü. Arkalarına bile bakmadıkları için sinirini bozmuştu bi iki çocuk. Elini Felix'in omzuna atarken konuştu.
"Lix şu salaklar bizim taçlara laf mı attı yoksa ben mi yanlış duydum?" Felix de çatık kaşlarıyla iki tarafa salladı kafasını.
"Yo duymadım valla 'Şu taçlara bak çocuk mu bunlar?' dediler."
"Dalarım ben bunlara." hızla Felix'ten ayrılıp koşmaya başlayınca oda arkasından koştu. "Bana baksanıza siz!"
...
Tıklatılan kapıyla önemli bir suçu konuşan ikili oraya döndü.
"Efendim-" Minho başını evraklardan kaldırmadan sertçe konuştu.
"Bizi bölmesin kimse demedik mi?" çalışan çocuk yavaşça kafa salladı fakat devam etti.
"Efendim sevgileriniz iki kişiyi darp etme ihbarından karakoldalar." Hyunjin hızla eski gazeteden, Minho ise hızla masadan kaldırdığı bakışlar ile aynı anda konuştular.
"Ne?"
"Ne?"
❁
❁
❁
BITTI KOCA BIR KITABI BITIRDIK ARKADASLAR
Cok ozlicem sizi ama ben🥹
NEYSE BU OZLEM UZUN SURMEZ CUNKU BU KITABI YAZARKEN AYNI ZAMANDA TTDEKI BI POVUMU KITABA CEVIRIODUM DAHA BITMEDI FAKAT BEKLEMEDE KALIN
Sizi seviyorum ve son kez ne diyelim bilio musunuz
GAYGAYYYY👋👋💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Moonlight Sunrise
FanfictionHerşey bir gün Jisung'un, Mafya olan Minho'nun üstüne düşmesiyle ve ceketini temizleyip geri getirebileceğini teklif etmesiyle başladı.