Gözlerimi perdenin arkasından sızan güneş ışığı ile aralamıştım. Gözlerime vuran hafif ışık ile yüzümü buruşturduğumda yattığım yerde öbür tarafa doğru yavaşça dönmüştüm. Ben diğer tarafa döner dönmez ise beni bir çift güzel kırmızı karşılamıştı.
"Günaydın güzelim"
"Günaydın"
Minho saçlarıma bir öpücük kondurup ellerini belime sardığında başımı boyun girintisine doğru yaslayıp iyice ona sokulmuştum. Bir yandan bana sarılıyor diğer yandan ise saçlarımı okşuyordu. Bir süre sonra beni bırakıp yavaşça yataktan kalkmış ve odadan çıkmıştı. Bu yaptığı şey ile bende yatakta sırtımı dikleştirmiştim. Aslında ayağa kalkacaktım fakat bunun, en azından şuanlık, pek iyi bir fikir olduğunu düşünmüyordum.
Bir süre daha tek başıma odada öylece bekledikten sonra oldukça sıkıldığımı fark etmiştim. Yerimden biraz kıpırdanıp derin bir nefes aldıktan sonra gözlerim yan tarafımdaki komodinin üstündeki telefona kaymıştı. Dün gece sessize alıp komodinin en ucuna koyduğum telefonuma... Yerimden kıpırdanıp yatağın kenarına doğru geldiğimde telefonuma uzanmaya çalışmış fakat yetişememiştim. Biraz daha yaklaşmayı denediğimde ise olan olmuştu.
"ANANI SİKEYİM AH!"
Yataktan düşmem üzerine bağırdığımda kalçam oldukça acımıştı. Benim bağırmam ile Minho bir anda odaya girmişti.
"JİSUNG!"
Kapıdan hızlı bir şekilde girdiğinde üstünde bir yemek önlüğü vardı ve kırmızı gözleri resmen kocam açılmıştı. Beni yerde gördüğünde ise yüz ifadesi bir anda değişmiş ve gülmeye başlamıştı.
"Ne gülüyorsun! Yardım etsene kalkamıyorum..."
Sondaki sesim o kadar kısık çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum. Ben çaresiz şekilde yerde yatarken Minho hala gülüyordu.
"Düşmeyi nasıl bacerdin sorabilir miyim?"
"YÜRÜ GİT ŞURDAN, İSTEMİYORUM SENDEN YARDIM FALAN!"
Yattığım yerde Minho'ya sırtımı döndüğümde hala güldüğünü duyabiliyordum. Bir süre sonra bir anda yerden havalandığımda ne olduğunu anlamam biraz sürmüştü.
"Bırak beni senden yardım istemiyorum işte"
"Öyle mi?"
"Öyle!"
"Peki madem öyle"
Minho kucağında benimle birlikte yatak odasının kapısında durduğunda beni yavaşça yere bırakmış ve geri çekilmişti.
"Madem yardım istemiyorsun yatağa kendin dönebilirsin"
"Saçmaladığının farkıdasındır umarım"
"Hayır benden yardım istemeyen sensin!"
"Beni cidden burada mı bırakacaksın!"
"Aynen öyle"
"Minho!"
Beni duymazdan gelip odadan çıktığında içimden ona edebileceğim tüm küfürleri sıralamıştım. Kapının önünde öylece yatarken ayağa kalkmaya çalışmıştım fakat canım cidden acıyordu bu yüzden kendime ve olduğum duruma lanet ederek yerde sürünmeye başladım. Tam yatağın yanına geldiğimde kapı açılmıştı.
"Yemek hazır sincap! Bir dakika sen oraya sürünerek mi gittin?"
"Madem yemek hazırlıyorsun beni buradan neden bıraktın!"
Minho gülerek yanıma geldiğinde hemen dibimdeki yatağa oturdu ben ise hala yerdeydim...
"Sadece seni sinirlendirmek istemiştim ki... sanırım amacıma ulaşmışım"
"Minho sana hayatında hiç duymadığın küfürleri sıralamadan beni kaldırsan iyi edersin!"
"Tamam tamam kızma hadi gel"
"NASIL GELEYİM! SÜRÜNEREK Mİ?"
"Ah doğru"
Beni yeniden kucağına aldığında bu sefer salona geçmiştik. Beni koltuğa bırakıp mutfaktan yemekleri getirdiğinde hazırladığı yemekleri önümüze koymuş ve ardından yanıma oturmuştu.
"Yemeğini yedikten sonra ağrı kesici iç ağrını hafifletir"
"Sağol ya"
Dediğim şey ile gülmüş ardından kendine dolaptan bir şişe çıkarmıştı. O şişenin içinde ne olduğunu daha önceki deneyiminden dolayı bildiğim için hafifçe yüzümü buruşturdum.
Bir süre sonra yemeğim bitmiş ve ağrı kesicimi içmiştim ağrım oldukça hafiflediğinde bu gece uygulayacağımız planı tekrar gözden geçirmiştik. Bu gün her şeyin değişeceği gündü ya biz kazanacaktık ya da kaybedecektik.
Minho ile evde birkaç işimizi daha hallettikten sonra kütüphaneye gitmek için yola çıktık saat henüz oldukça erkendi bu yüzden vampirlerin çoğu evlerindeydiler fakat uzaktan gördüğüm bir kaç vampir vardı. Dün sokaklara attığımız kağıtlar halkın dikkatini çekmiş olmalıydı. Gördüğüm şeylerden memnun şekilde sırıttığımda kütüphaneye gelmiştik. Herkes buradaydı. Chan ve diğerleri bizi gördüklerinde Chan gülümseyip bir adım öne çıkmış ve elini Minho'nun omzuna atmıştı.
"Pekala gençler hedefimiz belli"
Hepimiz tüm dikkatimiz ile Chan'ı dinliyorduk.
"Bu günden sonra artık geri dönüşümüz yok. Eğer hepiniz hazırsanız..."
"Ben hazırım!"
Changbin ve Felix'in ellerini kaldırırak bir adım öne çıkmaları ile Minho ve Chan'ın yüzlerinde bir gülümseme oluşmuştu.
"Ben de hazırım her şey Jisung için"
"Ben kendi çıkarlarım için buradayım ve her şeye hazırım"
"Aptal lama gibi bir çıkarım yok size yardım etmek için varım"
Hepsi bize bakarken benim resmen gözlerim dolmuştu...
"Madem hepiniz hazırsınız. Bu gün o kitabı almadan gelmek yok!"
°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°
(Yazardan)Sarayın içinde yankılanan adım sesleri ile kralın odasına doğru ilerliyordu genç. Kendinden emindi yapacaklarının sonuçlarını düşünmeden gidiyordu o odaya... Belki de fazlaca pişman olucaktı fakat kendinden emindi. En ufak hataya yer yoktu.
Kapıdaki askerlerin kapıyı açması ile kralın yanına doğru adımladı. Adımları rahattı yolunu biliyordu.
"Hoş geldin"
Genç, kralın önünde saygıyla selam verdikten sonra gözlerini tahtta oturan krala çevirdi.
"Bana söylemek istediğin önemli bilgiler varmış doğru mu?"
"Evet efendim"
"Neymiş bu bilgiler"
"Aradığınız faninin yerini ve kiminle birlikte olduğunu biliyorum"
♤
AMAN AMAN NELER OLUYOR BÖYLE 🙀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLOOD AND GROUND
FanfictionHan Jisung kendi halinde bir çocuktu. Ailesi ile fazlaca problemleri olan Jisung geçimini sağlamak için yarı zamanlı olarak bir markette kasiyerlik yapıyordu. Fakat kim bilebilirdi ki o gün akşam saatlerinde markete giren yabancı yüzünden kendini fa...