Yapılan sözlü bir anlaşma nereye kadar gidebilir? Bir söz vardır bilir misiniz? Söz uçar yazı kalır... peki bu söz uçacak mı? Yoksa yazı gibi kalıcımı olacak?
Vampirler ile konuşmamızın üstünden 2 gün geçmişti. Nereye gidersem gideyim üzerimdeki izlenme hissi o kadar rahatsız ediciydi ki... bazen etrafımı kontrol ederken onları görüyordum. Açıkçası bu oldukça gericiydi. Hayatımın her saniyesinde yaptığım her şeyi izleyen birilerinin olması fazla gerici ve rahatsız ediciydi.
"Hey Ji kafeteryada oturacağız geliyor musun?"
"Ah, hayır lix eve gitmem gerekiyor ordan markete geçeceğim"
"İyi peki, o zaman yarın görüşürüz"
"Görüşürüz lix"
Felix'in yanından ayrılıp kampüsten çıktıktan sonra durağa doğru adımladım. Markete gidip işime devam etmem gerekiyordu. Durağa geldiğimde kimse yoktu. Bir süre ayakta bekledikten sonra gelen otobüs ile yavaşça kaldırımın kenarına doğru ilerledim. Otobüs gittikçe durağa yaklaşırken bende yola yaklaşıyordum. Kaldırımın kenarına geldiğimde kayan ayağım ile yola doğru sendelemiştim. Tam düşeceğim sırada ceketimin ense kısmında tutan bir el ile kurtulmuştum. Yoldan hızla geçen arabaların yarattığı hafif rüzgar ile uçuşan saçlarım gözlerimin önüne gelirken ben hala şaşkındım.
"Daha dikkatli olmalısın sincap çocuk"
Dengemi sağladığımda beni tutan elde yerinden ayrılmıştı. Durağın önünde duran otobüs ile Minho da yanıma gelmiş önce gözlerimin önüne gelen saçlarımı kulağımın arkasına doğru yerleştirmiş ardındansa bileğimden tutup beni de kendisiyle beraber otobüsün içine doğru çekmişti. İçeriye adımımı atar atmaz kapanan kapılar ile transtan çıkmış gibi önce Minho'ya sonra da otobüsteki diğer insanlara bakmıştım. Kimse bizle ilgilenmiyor kendi kafalarında takılıyordu.
"Böyle ayakta dikilmeye devam mı edeceğiz sincap çocuk?"
"Ha? Ah hayır tabii oturalım"
Yanyana olan boş koltuklara oturduk. İneceğimiz durağa kadar ise kimseden bir çıt çıkmamıştı... ikimizde tek kelime etmeden sadece etrafı incelemiştik. Durağa geldiğimizde hızla otobüsten inip üstümü düzelttikten sonra arkamdaki Minho'ya döndüm.
"Teşekkür ederim. Tekrar hayatımı kurtardın"
"Seni koruyacağımı söylemiştim anlaşma bu yönde"
"Biliyorum ama..."
"Ama?"
"Yine de teşekkür ederim işte. Her neyse ben içeri giriyorum sen ne yapacaksın?"
"Seni izleyeceğim"
"Peki, o zaman görüşürüz"
"En kısa zamanda sincap çocuk en kısa zamanda"
Gözlerim onun kahveleri ile buluştuğunda içimde istemsiz bir güven oluşmuştu. Ona güveniyor muydum? Bir vampire... güveniyor muydum? Minho yavaş adımlarla yanımdan ayrıldıktan sonra bende markete girip ilk işlerimi hallettikten sonra kasadaki yerimi almıştım.
°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°
Aradan geçen saatler sonucu mesaim bitmişti. Son kez yeri paspasladıktan sonra eşyalarımı da alıp marketten çıktım. Kepenkler yavaş yavaş aşağı doğru inerken çıkan sağır edici ses ile yüzümü buruşturduktan sonra durağa doğru yürümeye başladım. Kasım aynının ortalarındaydık ve hava oldukça soğuktu. Üstümdeki kalın montun içinde olabildiğince kendimi küçültmüştüm. Sonbahar ve kış aylarını severdim fakat mesai çıkışım akşam olduğu için bazı sorunlar oluyordu elbet. Otobüs beklerken montumun üstüne damlayan bir iki damla ile bakışlarımı yukarı karanlık gökyüzüne çevirdim. Yağmur başlamıştı. Yağmur damlaları beni ıslatırken bense sadece gökyüzüne bakıyordum. Karanlık bulutların ardında tüm benliği ile parlayan yıldızlarda geziniyordu gözlerim. Islanan kot pantalonum, üstünde ki yağmur damlaları ile yanımızadan her geçen arabanın farlarından gelen ışıla parlayan montum ve tüm vücuduma çarpan o soğuk hava...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLOOD AND GROUND
FanfictionHan Jisung kendi halinde bir çocuktu. Ailesi ile fazlaca problemleri olan Jisung geçimini sağlamak için yarı zamanlı olarak bir markette kasiyerlik yapıyordu. Fakat kim bilebilirdi ki o gün akşam saatlerinde markete giren yabancı yüzünden kendini fa...