"Siktir!"
Etrafımızı saran vampirler ile Jisung ve diğerlerini arkamıza almıştık. Sayıları bizden baya bir fazlaydı.
"Bunlar nereden çıktı şimdi!"
"İnan bana hiç bir fikrim yok"
Chan'ın cümlelerinden sonra bize doğru yaklaşan vampirlere karşılık savunma için hepimiz tırnaklarımız ve dişlerimizi gözler önüne sermiştik. Buradan başka türlü bir çıkışımız olmayacağı belliydi.
"Lee Minho, soylu Lee ailesinden geriye kalan tek kişi ayrıca tahtın gelecek sahiplerinden biri."
Konuşan vampiri tanıyordum. Kralın en yakın adamlarından biriydi.
"Söylesene Minho, ölücek bir faniyi korumak nasıl hissettiriyor? Hatta şöyle söyliyeyim yakalandığınızda gözlerinin önünde öldürülecek bir fani."
"Kes sesini!"
"Hatta görüyorum ki sanırım fanimiz yalnız değilmiş hm?"
"Kes sesini dedim! Yoksa kesmesini bilirim."
Vampir ufak bir kahkaha atıp bir adım daha bize doğru yaklaştığında Jisung'u iyice arkama çekmiştim.
"Bu fanileri korumanızda ki amaç ne merak ediyorum!? Biz onlarla besleniyoruz farkındasınız değil mi!"
Sözlerini sıralarken gözlerini sadece benim ve Jisung'un üzerinde gezdiriyordu diğerlerine hiç bakmıyordu bile.
"Ne oldu? Yoksa aşık falan mı oldunuz bu ölüm mahkumlarına! Ne yazık... size acıyorum!"
Gözleri en sonunda Jisung'a doğru kaydığında bir adım daha atmıştı. İçimden bir ses onu şuan burada parçalara ayırmamı söylüyordu fakat yapamazdım oldukça fazla vampir vardı Jisung ve diğerlerini ortada bırakamazdım.
"Şimdi Lee Minho, ya onları bize verirsiniz ya da biz zorla alırız"
"Aklınızdan bile geçirmeyin! Yolumuzdan çekilin ve bizde gidelim çünkü yapacağımız şeyden memnun kalacaksınız! Senin dışında tabii"
"Ben memnun değilsem kimse olmaz Lee."
İki elini arkasında birleştirdiğinde bir şey planladığını anlamıştım. Zihnini okumaya çalışıyordum fakat bir sorun vardı. Zihni korunuyordu.
Bir anda duyduğum parmak şıklatma sesiyle bakışlarımı diğer vampirlere kaydırmıştım. Hepsi saldırı pozisyonu almışlardı bile.
"Peki, madem güzellikle olmadı biz de zorla hallederiz"
Bunu demesi ile bir kaç vampirin üstümüze atlaması bir olmuştu. Fakat onlar daha yanımıza ulaşamadan yere devrilmişlerdi. Bir anda olan şey ile başta hiç bir şey anlayamasam da altında durduğumuz ağacın, üstünden gelen ses ile yüzümde ufak bir gülümseme oluşmuştu.
"Üzgünüm komutan Cho, bu sefer zorla bir şey yapamayacaksınız"
°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°
(Jisung)Ağaçtan gelen sesler ile halsizce bakışlarımı yukarı çevirmiştim. Hyunjin ağacın kalın dalında ayakta durup vampirlere bir şeyler söylerken Jeongin ise sırtını ağacın gövdesine yaslamış başı eğik bir şekilde bekliyordu. Onlar geldiği için tanrıya şükrediyordum.
Bir anda omzuma konulan el ile sağıma döndüğümde Changbin'in arkasına iyice sinmiş bir Felix ve endişeli gözler ile bana bakan Seungmin'i fark etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLOOD AND GROUND
FanfictionHan Jisung kendi halinde bir çocuktu. Ailesi ile fazlaca problemleri olan Jisung geçimini sağlamak için yarı zamanlı olarak bir markette kasiyerlik yapıyordu. Fakat kim bilebilirdi ki o gün akşam saatlerinde markete giren yabancı yüzünden kendini fa...