Tanıtım

25.6K 1.2K 438
                                    

Umarım severek okursunuz, keyifli okumalar...

9 Aralık, 2009

Dağ herkese göre değildi.

Oğlan çocuğunun soğuktan çatlayarak yarıklar oluşan dudakları her aralandığında titrek bir nefes daha odaya yayılıyordu. Dakikalardır ablasının dudaklarının arasından iki cümle dökülüyor, soğuk hava diş etlerini sızlatıyordu. Allah'ım beni kurtar, Allah'ım bana yardım et.

Titreyen ellerini kulaklarının üzerine bastırmıştı. Onu omuzlarından sıkı sıkıya sarmış ablasının kollarının arasında saklandıkları dolabın içinden, görebildiği ufacık aralıktan dışarı bakıyor, yükselen ateşi, yanan haneleri izliyordu. Ağlamak uykusunu getiriyor, korku onu ayakta tutuyordu.

"Abla" diye mırıldandı yorgunca dışarıda bağırarak koşuşturan insanlara bakarken. "Babam nerede?"

"Allah'ım bizi kurtar" diye mırıldandığını duydu tekrar, bedeni durmadan öne arkaya sallanıyordu. "Türk askeri gelecek" dedi, dudaklarını kardeşinin kulağının hemen altına, boynuna bastırırken. "Babam gelecek"

Silah seslerini duymaya başladığında ne olduğunu anlayamadı, ateş rengi gözleri tam karşılarındaki tanıdık hanede durdu. Elinde silahla kapıyı tekmeleyen uzun boylu adamı, suratını kapatan puşi'ye baktı öylece. Kapıyı kırıp eve girdiğinde pervazda gördüğü erkek çocuğuyla "Fatih" diye mırıldandı istemsizce. İstanbul'dan görev gereği getirildiği bu köyde zar zor edindiği arkadaşının ne olduğunu kavrayamamış suratına baktı, adamın elindeki silahın namlusu onun ağlamaktan kızarmış suratına doğru kalktığında ablasının eli gözlerinin üzerine kapandı. Bir el silah sesi doldu kulaklarına.

Ablası ağlamıyordu fakat zangır zangır titriyordu. "Bir şey yok ablam" diye mırıldandı, az önce öptüğü yeri tekrar öptü sıkıca. "Bir şey yok Yaman"

Tam o sırada evlerinin kapısına atılan tekme sesini duydu Feryal, vücudu öyle çok titriyordu ki kollarının arasına sardığı küçük oğlan çocuğunun bedeni dahi şiddetli bir titremenin esiri olmuştu bu yüzden. "Abla, Fatih ağlıyordu" dedi, dili kelimelere zar zor dönüyordu. Henüz beş yaşında bile değildi. Birisi tekrar sertçe tekme attı kapıya, bilmediği bir dilde bağırdılar.

"Ne oynuyordunuz siz Fatih ile?" diye sordu ablası titreyen sesine rağmen. Yaman gözlerini kırpıştırdı. "Kurt baba" dedi.

"Yaa" dedi Feryal sesini meraklıymış gibi çıkarmaya çalışarak, dışarıdan çığlık sesleri yükseliyor, durmadan birisi kapılarına tekme atıyordu. "Biz de oynayalım mı?"

"Şimdi mi?" diye sordu Yaman.

"Hmm" dediğini duydu ablasının. "Tak tak tak" dedi sonra fısıldayarak, aynı anda birisi çok daha sert vurdu kapıya. Şiddetli yağan yağmurun sesini başka bir ses bastırdı o an, bir yıldırım düştü, bütün gökyüzü aydınlandı.

"Kim o?" dedi Yaman, içinde bulunduğu durumun içinde çocuk aklı oyun oynadıklarını düşündü. Dudakları oyuncu bir gülümsemeyle kıvrıldı hafifçe. "Kurt baba" dediğini duydu ablasının, ağladığı için kısıklaşmış sesiyle.

"Ne istersin kurt baba?" diye sordu Yaman kafasını oyuncu bir şekilde sağa sola sallıyordu. "Yumurta" dedi ablası vücudunu daha sıkı sararken. Yenilmişlikle düşürmüştü omuzlarını, alnını kardeşinin minik omuzlarına yasladı. Dışarıda duyduğu silah sesiyle hafifçe irkildi Yaman ama yine de sordu sorusunu. "Hangi renk?"

Sonra küçük eli çok fena bir şeyi fark etmiş gibi dudakarının üzerine kapandı, korkmuş gibi bir ses çıktı ağzından. "Abla, bana renk vermedin"

Bunu demesiyle ablasının ağlaması şiddetlendi. "Kırmızı senin rengin..." dedi Feryal "Beyaz senin rengin ablam, unutma tamam mı?"

"Kırmızı beyaz mı?" dedi. "Şimdi kaçmam mı lazım?"

"Sadece bu renklerden kaçmayacaksın" dedi dalgalı saçlarını derin derin nefesler alarak öperken. "Baba gelecek, Türk askeri gelecek" dedi, eli hala kardeşinin gözlerinin üzerindeydi. "Gelecek değil mi Yaman?" dedi suratını kardeşinin beyaz boynuna gömerken. Yaman o an hissetti ablasının ağladığını. Tekrar tekme attılar kapıya.

Ablasının eli gözlerinden yanaklarına doğru bir yol izlerken Yaman gözlerini kırpıştırarak karşıdaki evin kapısının önünde yüz üstü yatan çocukta durdu. Ne olduğunu anlamadı, anlayamadı. İri kehribar rengi gözleri duvarda, ulaşamayacağı kadar yüksekte duran saate kaydı.

05:35

"Her gece gündüze aittir" dediğini duydu ablasının, tam o an kapı büyük bir sesle açıldı, üst kısmı menteşelerinden söküldü. "Sabah olacak değil mi Yaman?"

Oğlan çocuğu içeriye giren suratları puşi ile kapalı, ellerinde silahlarla içeriye giren adamlara baktı dolabın ufak aralığından . Ablası daha çok titrerken suratını tamamen kardeşinin boynuna gömdü.

"Bulun Ertunga'nın çocuklarını" diye bağırdı birisi, elinde bir silah, silah'ın kabzasında bir yılan motifi vardı.

Adamlar evin dört bir yanına dağıldılar. Sadece bir dakika içinde dolabın önünde durup kapaklarını açtıklarında Feryal'in ağlaması şiddetlendi. Kafasını kaldırıp sadece gözlerini görebildiği adama baktı Yaman.

"Bulduk Kovan" dedi, belirgin doğu aksanından ne dediği anlaşılmıyordu bile. Az önceki adam gelip durdu önlerinde, suratındaki puşiyi çekip çıkarttığında sırıtan suratına baktı oğlan çocuğu öylece. "Kız sizin olsun" dedi Kovan, diğerlerine göre daha net bir Türkçesi vardı. "Oğlunu alın"

Elleri sıkıca çocuğun kollarını tuttuğunda ablasının "Hayır!" diye bağırdığını duydu, kolları karnının üzerine öyle sıkı sarıldı ki nefes alamadı Yaman "Bırakmam!"

"Abla" dedi Yaman dolu dolu gözleriyle ablasının karnının üzerindeki ellerini tutarken. "Abla!"

İri eller Yaman'ı saniyeler içinde ablasının kollarından kopardığında ağlamaktan kıpkırmızı olmuş suratıyla bağırmaya devam etti Feryal. Öyle büyük çığlıklar atıyordu ki Yaman hissettiği korkuyla şiddetle ağlamaya başladı ablasına bakarken.

"Baba!" diye bağırdı Feryal bu sefer, adamlardan birisi Feryal'in saçlarına asılıp bedenini dolaptan aşağı çekerken hıçkırıklarından dolayı ne dediğini anlayamadı kardeşi. Yamanı tek eliyle karnından tutup kaldırmış evin dışına doğru yürüyordu.

"Ablam!" diye bağırdı, adamlardan birisi postallarını kızın ensesine sertçe bastırıp kafasını yere sabitlerken Yaman havada duran ayaklarıyla tekmeler atmaya çalıştı. Karnındaki tanımadığı ellere vurdu, çekiştirdi, kurtulmaya çalıştı.

Arkadaşıyla oynamak için yalvar yakar askeri lojmandan geldiği bu köy evinden koparılıp beyaz kasalı bir arabaya doğru ilerlerken evin biraz ilerisinde vurulmuş askerleri gördü. İçlerinden birisini tanımasıyla ağlaması çok daha şiddetli bir hal alırken "Mert abi!" diye bağırdı, daha sonra kapının önünde yüz üstü yatan arkadaşının cesedini gördü. Gözlerini sıkıca kapatırken korkuyla bağırdı.

Yaman'ın bedeni kasalı beyaz arabanın arkasına atılırken Kovan denilen adam dikildi karşısında. Ablasının çığlıkları doldu kulağına, titredi bedeni. Küçük bedenindeki tüm kan çekildi sanki, ona masmavi gözleriyle bakan adama baktı. Belirgin kemerli burnu, ince dudaklarının üzerindeki sık sakalı ve oldukça esmer bir teni vardı.

"Dağa hoş geldin Mahi" dedi, Yaman ona seslenme şekliyle yaşlı gözlerini kırpıştırarak mavi gözlerine baktı. Arabanın bagajını sertçe kapattığında Yaman'ın görüşü tamamen karardı.

Dağ, herkese göre değildi.

Uzun zamandır taslaktaydı bu kurgu, yayınlamak istedim. Devamı gelir diye umuyorum bakalım... iyi ki ağır kurgu yazmayacağız dedik amk

Bir diğer bölümde görüşelim... öpüyorum sizi

leyl vaktiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin