Bölüm 24- Kısasa Kısas

10.5K 1.2K 1K
                                    

Bu saate kadar duran herkesin alnından öpüyorum, beklediğiniz için teşekkür ederim. Okumadan yolladım, bir yerinde bir sıkıntı varsa söylersiniz.

Keyifli okumalar...

Bazı şeyleri artık daha iyi anlıyor olmak kabullenmemi kolaylaştırmıyordu.

Dün generalin saatlerce ağladığı bir kare fotoğraf, bir video benim için öylesine izlediğim ya da baktığım bir şey değildi ama hissetmem gereken şeyleri hissedemiyordum. Aklımda parça parça gözüken anılar da hiçbir zaman tam anlamıyla aklıma oturacak anlar değildi.

Mutlu, normal bir çocuk olarak büyüsemde o yaşımda yaşadıklarımı hatırlayamayacak olduğumu biliyordum. İçinde bulunduğum hayatta bana biraz da olsun acıyarak yardımcı olmayacaktı. Anneme, kardeşime dair güzel anılarım varsa bile hiçbir zaman hatırlamayacak, bilmeyecektim. Dün geceden beri aklımda dönen 50 saniyelik bir video dışında onların adına hatırladığım hiçbir şey yoktu.

Tüm gece ayakta kalmıştım, bu yüzden anlatılan şeyleri dinlemiyor, dinlesemde anlamıyordum. Parmaklarımın arasındaki kurşun kalemle yazma egzersizi yaptığım defteri karalamayı bırakıp etrafıma bakındım. Birde Yüzbaşı vardı, onu düşünmek bir anlığına bütün sakinliğimi alıp götürürken göz ucuyla telefona baktım. Dün yaşananlardan beri ne aramıştı, ne de mesaj atmıştı. Ben de atmayacaktım, bir anı bir anını tutmuyordu, sinirlerimi bozuyordu.

Oturduğum masanın sandalyesi çekildiğinde kafamı kaldırıp oturan kişiye baktım. Cafer ve Fatih yanıma oturdular. "Naber?" dedi Cafer, dudaklarının arasındaki kürdanı çevirdi, yemek yemişlerdi sanırım. Çizim yaptığım defteri tutup kendine doğru çevirdi. "Bu ne lan?"

Öfkeyle defteri tutup kendime doğru geri çektim. "Resim işte" diye homurdandım kapağını kapatırken. Fatih'e baktım göz ucuyla, gülümseyerek bana bakıyordu. "Akşam bir yerlere gideceğiz, sende gelmek ister misin?"

Birazdan dayım geleceği için kalemlerimi ve defterimi çantamın içine koyarken "Nereye?" diye sordum, bir anlığına Caferle bakıştı. Tereddütle "Öyle, eğlenmeye" dediğinde kaşlarımı çattım.

"Bilmiyorum babama sorarım" dedim arkama yaslanırken.

"Gelirsin Mahi, gelirsin" dedi Cafer ısrarla, Fatih çatık kaşlarıyla ellerine bakıyordu.

"Mahi değil Yaman" dedim. Cafer samimi olmadığına emin olduğum bir gülümseme sundu bana. "Mahi daha güzeldi"

"Senin isteğine göre değil ne yazık ki" dedim bayık bakışlarımla yüzüne bakarken. Ağzındaki kürdanı ısırdığında kaşlarım havalandı, Fatih kaşlarıyla arkamda bir yer işaret etti. "Dayın geliyor" dedi, gözlerini ayırmadan bana bakan Cafer'e daha fazla bakmadan omuzumun üzerinden bana doğru yürüyen adama baktım.

Sandalyemi ittirerek ayağa kalktığımda Fatih hafifçe gülümsedi. "Bize haber verirsin" dediğinde kafamı salladım sadece. Babür bir elini omuzlarıma sarıp saçlarımı öptüğünde kafamı hafifçe geri çekip suratına baktım. "Niye bu kadar geç geldin, bir saattir bekliyorum"

Ses tonum sırıtmasını sağlarken arkamda oturan ikiliye bakıp beni çıkışa doğru sürükledi. "Okuldaydım zaten" dediğinde omuzumdan sarkan elini ittirdim hafifçe ama çekmedi.

"Ağırlığını verme üzerime" dedim çantamı sırtıma takmaya çalışırken, bilerek ağırlığını daha çok bıraktığında gözlerimi devirdim. "Okulda ne yapıyordun?"

"Kaydını aldırdım" dediğinde hızla ona doğru döndüm. "Nedenmiş?"

"İstanbul" dedi.

"Ne İstanbulu dayı?" dediğimde cebinden bir şey çıkartmaya çalışıyordu.

leyl vaktiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin