Bölüm 1- Gazeteci

13.9K 1.2K 599
                                    

Uzun bir bölüm, yavaş yavaş okuyun. İtalik yazılan kısımlar Kürtçe. Keyifli okumalar, bölüm sonunda konuşalım...

Bugün 18 yaşına girmişim. Helin öyle söylüyordu. Beni bulup kurtardıkları, daha sonra dağa aldıkları günmüş bugün. Dokuz aralık, doğum günüm.

Bu cehenneme geldiğim günü kutlardı Helin. Ona da kızamıyordum, benim içinde olduğum karanlıktan daha aydınlık değildi onun hayattı. Kullanılmadığını, kendini bir insan gibi hissedebildiği tek zamanlardı o zamanlar. Bulduğu ilk yenebilen şeyin üzerine çalı ya da kuru dal dikiyordu. Yanmıyordu ama, kararmış duran çalı parçasını üflüyordum sadece, Helinde seviniyordu.

Yaşadığım mağaradan uzakta, çıktığım yüksek tepenin üzerinde oturuyordum. Dalgınlıkla kotuma yapışmış sarı dikenleri ayıklıyordum. Bacaklarımı boşlukta sallarken gözümün önündeki dümdüz ovaya baktım, sarı çalılar vardı yalnızca. Birkaç kurumuş ağaç, su çektiğimiz pis kuyular vardı. Çıktığım tepenin aşağısında düşmandan saklandığımız evcikler, çok daha uzağında kaldığım mağara ve teçhizat deposu olarak kullanılan bir oyuk vardı.

Belimdeki deri kayışın içinde duran silahın kabza kısmına dokundum parmaklarımla. Kurt saldırısına karşı almıştım yanıma. Bahsettikleri, korktukları tek kurt hayvan olan değildi, bilirdim.

Düşman her yerdeydi.

Belki şu üzerimdeki tepede bir kayanın arkasında tüfeği ile nişan almıştı kafama, belki saniyeler içinde ölecektim. Bir kurşun saplanacaktı, sesini dahi duyamayacaktım. Gözlerimi kapattım ve titrek bir nefes verdim, soğuk havaya buhar olup karışırken tedirginlikle omuzumun üzerinden karanlık dağlara baktım.

Akıl karı değildi. Lakin gökyüzünü dilediğim gibi izleyebildiğim tek zaman gece vaktiydi. Açık mavi gökyüzünden nefret ederdim, geceyi bir çarşaf gibi örten lacivert çok daha memnun ediyordu beni. Ne diyordu Kovan bana? Sakın kendini öldürtme.

Tekrar önüme doğru döndüğümde taşlı yolda arka arkaya gelen iki arabayı fark ettim. Kalbim korkuyla tekledi o an, oturduğum taştan hızla kalktım. Bu kadar erken gelmezlerdi. Daha yeni aldığım bıçak yarasının iyileşmediği bileğim yüzünden aksayarak inmeye çalıştım dağdan. Sarı dikenleri postallarımla ezerken kaldığım taş yerden çıkan Helin'i gördüm, arabalara daha sonra doğrudan topallayarak dağdan indiğim bedenimde durdu korkudan irileşmiş yeşil gözleri. Ayağım çok fena sızlıyordu.

Elini hızlı olmamı söylemek ister gibi salladığında yutkunup elimden geldiğince hızlı inmeye çalıştım. Kovan'ın ve diğerlerinin arabaları yaklaşırken neyse ki onlar oradan ayrıldığımı görmeden önce ulaşmıştım. Helin hızla kolumu tuttu ve beni içeri çekti, kabarık kıvırcık saçları darmadağındı.

"Paçalarını yıka" dedi mavi leğenin içindeki suyu önüme koyarken, üzerindeki uzun elbisesini bacaklarının arasına sıkıştırıp hızla çöktü olduğu yere. "Gece çıktığını yine anlarsa ne yapacaksın Mahi?"

Postallarımı çıkarmama yardım etti, su ile paçalarımdaki tozu toprağı silerken gözlerimize çarpan arabanın farlarını, içlerinden birisinin yüksek sesle bağırması takip etti. "Yürü" diye bağırıyordu. Aralık kapıdan baktığımda arabadan bir kadın indirdiklerini gördüm. Helin'i ellerinden tutup kendimden uzaklaştırırken çok geçmeden "Mahi!" diye bağırdılar.

Gözlerimi sıkıp açtım, düzensiz nefesimi düzene sokabildiğimden emin olduğumda dışarı çıktım. Helin hızla kendi odasına gitmişti. Gece gece gözlerine görünürse musallat olurlardı.

Yerde sürükledikleri kadına baktım, at kuyruğu olan koyu kahve saçlarını tutmuş taşlı yolda sürükleyerek evciğe doğru getiriyorlardı. Kovan açık mavi gözlerini gözüme diktiğinde istemsizce gözlerimi göğsüne indirdim.

leyl vaktiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin