"Gitme lan! Protestoysa protesto oğlum, sonuna kadar."
Felix, kalan sınıf arkadaşlarının boş beleş takıldığı koca spor salonundaki tribün sandalyelerinden birine oturan arkadaşının anlattığı meseleye kendince en basit tepkisini veriyordu. Ağzından çıkacak her lafı on defa tartmak boynunun borcuydu fakat annesi olacak kadın için bunu bile çok görüyordu.
"İstemediğimi söyledim zaten ama ne düşündüğümü önemsemiyor." diyerek bacaklarını uzatabildiği kadar uzatıp kafasını da geriye atmıştı Jeongin, esniyordu. "Pek sevgili sevgilisi öyle buyurmuş, artık benimle tanışmak istiyormuş."
"Sikimle tanışsın o herif."
"Tanımıyoruz bile lan adamı."
"Jaehwan iti ne ki babası ne olsun?" dedikten sonra ayakta dikilmekten yorulmuş bir biçimde soluk vererek dostunun yanındaki oturağa kuruldu. "Dünya bu kadar küçük müymüş anasını satayım?"
"Küçükmüş," iki saniyelik gürültü içinde sessizlik. "Aile birliğinin toplantısında tanışmışlar."
"Hay ben o birliğin!"
Jeongin, arkadaşının bu aşırıya yakın hiddetini anlayamıyormuş gibi kaşlarını çatarak suratına bakmaya başladı fakat sırıtıyordu. Kendisi bu olayın şaşkınlığını birkaç saat içinde atlatmıştı, cici babasının özel konuğu olarak davet edildiği akşam yemeğine gitmeyi de bir şekilde kabul etmişti, kaçış yoktu. Şimdi bunları kabullenmeye ihtiyacı olan Felix'ti, zira birbirlerine bu kadar yakınlardı.
"Bir başka yaygaraya tutuşacak değilim, gider sessizce zıkkımlanırım önümdekini."
"O çocukla da diyaloğa girme sakın, ne halt yiyecek bilmiyoruz, aptal aptal konular açıp iğnelemeye çalışabilir seni."
"O iğneyi annesine sokarım lan, hiçbir şey yapamaz."
Keyifle kıkırdadı Felix başını sallayarak. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi söndü gülüşü, dudaklarını birbirine bastırdı, mühim bir ayrıntıdan arkadaşını yoksun bıraktığını hatırladı ve bunun için lanet etti kendine.
"Bir şey diyeceğim sana." dedi sıkılgan bir tonla. Jeongin, geriye attığı kafasını yerine getirdikten sonra arkadaşına dönerek mırıldandı dinlediğini belirtir bir şekilde. Bir sürelik bekleyişin sonunda herhangi başka bir şey duymayınca kaşlarını çattı.
"Söylesene oğlum." diye söylendi şüpheyle, tırsması mı gerekiyordu bilmiyordu şimdi.
"Ya, hani bu bizim çok sık gittiğimiz bir oyun dükkanı vardı, biliyorsun."
"Şu sizin evin aşağısında olan mı?"
"Evet."
"İşte ben dün akşam eve dönmeden bir uğrayayım dedim oraya, benim koleksiyon yaptığım karakter bibloları var ya onların yeni versiyonları gelmişti bir de."
"Almışsındır hepsinden şimdi, keriz." diyerek sırıttı Jeongin, bacak bacak üstüne atıp oturduğu yerde biraz daha yayıldı arkadaşını dinlerken.
"Yanımda para kalmamıştı ve seninle gider bir tanesini seçeriz diye düşündüm. Bir de eskisi kadar harçlık almıyorum biliyorsun, sınav başarılarıma göre değişiyor." dedikten sonra yutkundu Felix, utana sıkıla bir şeyi anlatmak hayli zordu. Öyle matah bir şey de değildi fakat tuhaf gelmişti. "Gezindim biraz, biblo raflarının önüne geldim, tabii dünya küçük demiştik zaten biliyorsun."
"Oha!" diyerek doğruldu Jeongin, leb demeden leblebiyi anlamak gibi bir aydınlık serpildi suratına. "Seungmin dersen yırtılana kadar gülerim."
"Nereden anladın lan göt?" dediğinde kahkaha atmaya başladı Jeongin, katıla katıla hem de, Felix'in üzerinde durmadığı gerçek ona fazla komik gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
daft punks | hyunin
Fanfiction[tamamlandı] "Bak kardeşim, ben ibne değilim. Haberin olsun." "Ben de değilim amına koyayım." -seunglix. -düzyazı.