Felix, ensesinden aşağı süzülen iki damla soğuk ter ile önüne vardığı kafenin ağır kapısını ittirerek içeri girdi. Mekanın sıcak havası, soğuk yanaklarını anaç bir tavırla ısıtırken o da seri adımlarla girer girmez gözüne ilişen masaya doğru ilerlemeye başlamıştı. Geç kalmıştı, üstelik kendisi çağırmasına rağmen. Hem bunun mahçupluğunu hem de Jeongin'e, babasının iş yerini ziyaret edeceği yalanının yükünü taşıyordu. İşte bundandır ki ecel terleri dökmemek işten bile değildi.
Adımları yavaşlarken vardığı masada uzun süredir burada olduğunu belli edercesine rahat oturan oğlanın tam karşısına ilerleyip sandalyesini kendisi için çekti Felix.
"Özür dilerim, geciktim biraz." dedi çantasını asıp utana sıkıla yumuşak sandalyeye kurulurken.
"Önemli değil, yeni gelmiştim ben de."
Üniformasız çocuğun yüzünde sade bir heyecan, Felix'te ise dehşet bir gerginlik mevcuttu. İkisinin de yüzlerinden ne hissettikleri okunuyordu ve ortamı tuhaflaştıran tam da buydu.
"Okulda değil miydin?"
"Hayır," dedi Seungmin boğazını sessizce temizleyerek. "Rahatsız olduğum için izin almıştım."
"Neden bana söylemedin?" diye şaşkınca söylendi çilli oğlan. "Seni okulda sanıp buraya çağırdım."
"Sorun değil Felix, gerçekten." haddinden fazla şefkatli bir ton ve hastalığını canlı gözlerle gölgelemek isteyen dinç bakışları vardı Seungmin'in. "Bir şeyler içmek ister misin? Açsan yiyebiliriz de."
Gözlerini masanın altında, kucağının üzerinde tuttuğu ellerine kaydırdı Felix. "Ben sadece teşekkür edeyim diye çağırmıştım." dedi. Aslında derdi biraz da bu yaptıklarının nedenini onun ağzından duymaktı. Duymak ve kendisi için ne anlam ifade edecek görmek.
Gencin söylediği şeyin ardından içerisine bakındığı menüyü yavaşça kapattı Seungmin, "Bir randevu olduğunu düşündüğümden değil, sadece... Açsındır diye düşündüm, malum öğlen arası şimdi." bariz bir yalandı, ister istemez bunun normal dışı bir görüşme olduğunu geçirmişti aklından.
"Hayır, ondan değil," diye geveledi, o da ne dese bilmiyordu. Sadede ansızın gelmek en iyisiydi belki. "Teşekkür ederim, biblolar için."
"Rica ederim."
"Gerek yoktu, yani..." anlamsız bir ton kelime cümle oluşturdu birden, gelişine kurdu. "Bilmiyorum. Senin de hoşuna gidiyor olmalılar, belki de evine götürmeliydin, biraz mahçup hissettim çünkü karşılığında ne yapabilirim bilmiyorum."
"Karşılık istemiyorum."
"Neden?"
İşte, tam sırasıydı, Seungmin yerinde gerinmiş ve gözlerini kaçırmıştı. Hükmen bir adrenalin galip gelmişti, Felix de nefesini tuttu.
"Biblolara herhangi bir ilgim yok Felix," dedi, oğlanın üzerine kitlenen bakışlarına tezat olarak kendi gözleri az evvel kapadığı menünün kapağında ilgisizce geziniyordu. "Ben ilgimin asıl neye olduğunu anlıyorsun sandım."
Bir anda hiç olmadığı kadar allak bullak oldu Felix'in kafasının içi, sanki beyni parçalanmış da kendi hacminden çok daha büyük bir sıvının içerisinde yüzüyordu. İstediği tam olarak bunları duymaktı fakat beklediği etki bundan çok daha küçüktü. Boğazını temizledi lakin ne dese bilemedi, sustu sadece, aslında bir içecek söyleselerdi iyiydi. Şimdi böyle kuru bir boğazla, karışık bir kafayla put gibi oturmak rahatsız edici gelmişti. Üstelik Seungmin hastaydı ve onun teklifini böyle kesin bir dille düşünmeden çevirmek kendine berbat bir kin duymasını sağlamıştı. Yani nereden baksan boktan bir durumdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
daft punks | hyunin
Fanfiction[tamamlandı] "Bak kardeşim, ben ibne değilim. Haberin olsun." "Ben de değilim amına koyayım." -seunglix. -düzyazı.