Kasım, 2024.
Liseli bir oğlanın ömrü boyunca yaşama olasılığının hayli düşük olduğu bir vaziyetin tam da göbeğinde, etrafındaki çoğu tanıdık insanın koşturmacalarının arasında, elleri ceplerinde ifadesizce dikiliyordu Jeongin. Keyif alabileceği herhangi bir şey yoktu, annesinin mütevazi bir daveti andıran düğünü içini beklediğinden daha fazla bayıyordu.
İşin aslı yolun sonunun buraya kadar varacağını bilmelerine rağmen birlikteliklerini yaklaşık bir yıla dek uzatmaları garibine gitmişti. Bilmiyordu, bu konularda yetişkinler daha çabuk sanıyordu sadece. Belki de çocukların birbirine alışmasını beklemişlerdi yalnızca, zira aynı evde yaşayacak olmak bunu gerektiriyordu. Ne var ki Jeongin'e sorarsanız hâlâ Jaehwan'dan bir halt olmayacağı fikrinin arkasında dururdu, bir yıl değil on yıllar da geçse böyle düşünecekti ve üstüne aynı evde yaşamak kulağa berbat geliyordu.
Cebindeki telefonu çıkarıp ekranını kontrol ettikten sonra gözleriyle salonu taradı. Jaehwan'ın ortalıktaki yapmacık telaşesine sırıttı sinir bozuntusuyla, en az kendisi kadar o da bu evlilikten nefret etmişti fakat aksine bunda herhangi bir problem bulmuyormuş gibi davranıyordu ve haddinden fazla irite ediyordu Jeongin'i.
Gözlerini umursamazca devirip en ön masada oturan Felix'in ailesine kaydırdı. Annesi bir anda dünyanın en ılımlı insanına dönüştü diye eski ilişkilerinin gizli buzları da eriyip kaybolmuştu, öyle ki okullarının aile birliğindeki o samimiyetsiz velilerden dahi arkadaş edindiği kişiler olmuştu. Belki de sevilmek gerçekten insanı insan yapıyordu. Fıtratında neyin olduğunu hatırlatıyor, kara bulutlarını dağıtıyordu çünkü sırtında sağlam bir dayanağı oluyordu. Eğer bunu kendisi yaşamasaydı, her halükârda arkasında duracak ve pamuklara saracak bir adam tarafından sevilmenin ne olduğunu bilmeseydi annesindeki bu değişimi asla anlamlandıramazdı.
Bu monolog omzuna yaslanan bir elle bölündüğünde irkilerek arkasına döndü. Felix, üzerindeki tişört ve spor ceketle yalnızca bir bakıp çıkacakmış havasında görünüyordu.
"İnsan annesinin düğününde böyle suratsız mı olur?" diye sordu alaylı bir tonlamayla.
"İnsan annesinin düğününe mi gelir amına koyayım?" kendisi de nüktedandı nitekim. Bu fikre alıştığını kabullenemiyordu bir türlü, bu çağda olağan bir şeydi belki ama yine de huzursuz oluyordu istemeden. "Seungmin nerede?"
"Yoldaymış," dedikten sonra yorgun bir nefes verdi Felix dudakları arasından. "O kadar zor ikna ettim ki inanamazsın, iki dakika aileme görünelim sonra çıkarız diyorum yok diyor."
"Haklı çocuk, tanımadığı insanların arasında ne işi var?"
"Jeongin söyledim ya sana," ayağıyla zemini eşeledi elleri gergince ceplerindeyken. "Annemleri alıştırmak istiyorum, bir ilişkim olduğunu söylemem için o kişiye aşina olmalarını istiyorum önce ve umutluyum da yani, Seungmin sevilmeyecek gibi biri değil."
"Bak sen, öyle miymiş?"
"Tamam, kes sesini." diyerek Jeongin'in suratındaki munzur ifadeyi atlatmak adına kolunu yumrukladı Felix fakat sırıtıyordu da onun gibi. Güç bela şu upuzun flört dönemlerini bir sonuca bağlamışlardı ve Felix devamının planlı bir biçimde yerine oturtmayı düşünüyordu. Yavaş yavaş ancak sağlam olmalıydı her adımları, zira bundan ötürü Haewon ile yeniden bir sohbete girebilmesi dahi uzun bir süre gerektirmişti.
"Gelmiş."
"Kim?" Felix, ceplerindeki ellerini arkadaşının heyecanlı sesiyle beraber çıkarırken etrafına bakındı bahsettiği kişiyi görmek adına lakin ortalıkta geldiğinden beri gördüğü insanlardan başka kimseler yoktu. Gözleri Jeongin'in telefonuyla haşır neşirliğine iliştiği vakit anladı ne demek istediğini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
daft punks | hyunin
Fanfiction[tamamlandı] "Bak kardeşim, ben ibne değilim. Haberin olsun." "Ben de değilim amına koyayım." -seunglix. -düzyazı.