"Tutturdun kafe kafe diye, ne derdin var senin?"
"Ne derdim olacak Felix? Öğle arası diye oturup bir şeyler yiyip içeriz hem de konuşuruz dedim, ben ısmarlıyorum bak."
"Bayılıyorsun bana para yedirmeye." deyip sırıttı Felix. Elleri ceplerine tutunmuş, Jeongin'in neredeyse bitişiğinde yürüyordu. Tüm olanlar dünde kalmış olmasına rağmen bu tuhaf mide bulantısı geçmek bilmiyordu.
Siyah saçlı genç arkadaşının kendisine yakın omzunu dürterek, "Bir ben bir de Seungmin." dedi imayla. Suratında sinir bozucu bir gülümseme vardı.
"Geri zekalı! Ne alakası var?" aralarındaki mesafeyi açarak hızlı hızlı adımlamaya devam etti Felix, arkadaşı peşinden ona yetişmeye çalışırken de aniden durup ona döndü. "Senin yüzünden amına koyayım! Seungmin şöyle Seungmin böyle diye diye soktun aklıma çocuğu, şimdi ne bok yiyeceğimi bilmiyorum!"
Ansızın çıkışması nedeniyle olduğu yerde kalakaldı Jeongin fakat gülüşü asla solmadı, belki çok az da olsa payı olabilirdi bunda lakin yine de üstlenmedi.
"Palavraya bak, hiçbir şey yokken mi konuştum sanki? Çocuğun sana ilgi duyduğu besbelliydi işte, sen de fark ediyordun Felix, kendini kandırma."
Çatılı kaşları yavaşça eski hâlini aldı çilli oğlanın, tek omzuna astığı çantasını daha sıkı kavradı ve aheste aheste yürümeye devam etti.
"Jeongin, ne yapayım bilmiyorum ki. Çok tuhaf hissediyorum." sesi şimdi bir kusur işlediğinin farkında olan mahçup küçük bir çocuğunkini andırıyordu. "Sen nasıl içinden çıktın?"
"Çıkmadım, içinde kaldım ben." dedi Jeongin, şimdi varış noktaları olan kafenin yolunda haddinden fazla ciddileşmişlerdi.
"Karar veremiyorum."
"Felix, eğer bir şeyi yapıp yapmamak arasında kalıyorsan pişman olmamak adına yapmayı seçmelisin. Çünkü eğer istemeseydin ikilemde kalmazdın."
"Tamam Konfüçyüs." diyerek kıkırdadı oğlan fakat Jeongin'in bir yerde haklı olduğunu da biliyordu. Eğer herhangi bir zamanda Seungmin ile birlikte olmayı gerçekten aklından geçirmiş olmasaydı böyle kararsız hissetmezdi zira.
Geri kalanında konuşmadıkları yolu her nefes verişlerinde dudakları arasından buharlar çıkara çıkara tamamladılar. Sonunda kafenin önüne vardıklarında önce gülümsedi Felix, ardından gergin dudakları yavaş yavaş düz bir çizgi hâlini aldı. Burası, Jeongin'i ite kaka randevuya getirdiği kafeydi.
"Jeongin, sakın bana böyle bir şey yaptığını söyleme." dedi şüpheli bir ses tonuyla, taşlar yerine oturmuştu, Jeongin ise kapıyı ittiriyordu munzur ifadesiyle.
"Tamam, söylemem." dedikten sonra kapıda dikilmeye devam edeceğine emin olduğu arkadaşını kolundan tutarak içeri soktu ve aşina oldukları bir ambiyansın içine adımladılar uzun zaman sonra.
"Sana inanamıyorum, sana inanamıyorum."
"Felix, tanışa tanışa olur bu işler. Tecrübeliyim diyorum sana." dedi Jeongin gözü dört ilerideki masada oturan ikiliyi yakalarken, onlar da birbirleriyle konuşuyorlardı ve muhtemelen Felix gibi Seungmin'in de bu meseleden haberi yoktu.
"Tecrübeni sikeyim senin, dörtlü randevu mu ayarladınız lan!"
"Kısasa kısas gibi düşün ve randevu olduğunu aklından çıkart, yalnızca sohbet etmeye bak."
Son baş başa diyaloglarını da tamamladıklarında kendilerini bekleyen çocukların masasına vardılar. Felix de Seungmin de böyle bir ortamda bir araya geldikleri için utanıp kızarırlarken nihayetinde dörtlü masanın tüm sandalyelerini de doldurmuş bir şekilde birkaç saniyelik sükûnete büründüler.
Tam da yarım dakika önce Hyunjin'den yediği gazı düşünüp, "Hoş geldin," dedi Seungmin kendinden emin duyurmaya çalıştığı sesiyle. Şu an yalnızca onu görüyor gibiydi, her ne olacaksa ikisi arasında dönecekti.
"Hoş buldum." diyerek karşılık verdi Felix, kalbi öylesine tekliyordu ki göğsü dışarı kabarıyor sanıyordu. Biriyle sohbet etmek bu kadar zor olmamalıydı, zaten zor geliyorsa ortada dönen bambaşka şeyler vardı ve bunların biraz daha içine dalmak adına akılsız arkadaşının tavsiyesine uyup zor bela kurdu cümlesini. "Hastaydın dün, nasıl oldun şimdi?"
"Çok iyiyim," dedi dışarı henüz yansıtamadığı sevinci bir heyecan kıkırtısına dönüşüp dudaklarından kaçmaya yer arıyorken. "Ben bilmiyordum geleceğini, haberim yoktu."
"Benim de yoktu, tuhaf oldu biraz."
"Rahatsız hissettiriyor olabilir, evet."
"Öyle bir şey demedim," diyerek yanlış anlaşılmanın verdiği huzursuzlukla yerinde ileri doğru atıldı Felix. "Rahatsız değilim, sadece garip işte. Sonuçta ne için burada olduğumuzun farkındayız ikimiz de."
"Haklısın," dedi Seungmin, içine serince bir su umutla serpilmişti resmen. "Farkındayız."
Felix ve Seungmin'in, kendileri orada değilmiş gibi muhabbet etmeye başlamalarını hayret ederek seyretti diğer ikili. Onları karşı karşıya oturtup bir de konuşmalarını sağlamak daha zor gelir sanıyorlardı fakat işlerine de geldiğinden ötürü aralarına girmediler. Yalnızca Hyunjin, dehşetle kıkırdadıktan sonra Jeongin'e döndü dudaklarında asılı kalan tebessümle.
"Biz seninle daha önce burada tanışmıştık sanırım." dedi oyuncu bir yabancılıkla oğlana bakarken, ayak uyduracağını biliyordu.
"Tanışmıştık, evet." Hyunjin'in gözlerini müthiş bir ışıltıymış gibi alan gülüşüyle devam ettirdi Jeongin bu oyunu.
"Bu sefer sohbet edecek miyiz? Eğer hâlâ yanlış eşleştiğimizi düşünmüyorsan tabii."
Yaklaşık iki ay öncesine yapılan atıfa ağzını elinin tersiyle kapatarak güldü Jeongin. "Hayır," deyip dirseklerini masanın üzerine dayadı. "Bu sefer çok doğruyuz."
"Öyleyiz."
"Akşam dershaneden sonra bize gelsene," dedi Jeongin, karşısındaki oğlanın parlak siyah saçlarını bakışlarıyla okşuyorken. "Çok yorgun olmazsan eğer."
"Yorgun olduğumda sana geliyorum zaten." diye ciddiyetle yanıtladı Hyunjin şahane bir cilve takınarak.
"Canını yerim senin."
Jeongin'in apansız ettiği laftan ötürü yanlarındaki ikili başta olmak üzere onlara yakın masalarda oturanların irkilmesine neden olacak biçimde keyifli ve şaşkın bir kahkaha attı Hyunjin fakat dikkatler hemen üzerlerinden kalktı.
"Jeongin ne öküz herifsin ya!"
"Bir an çok heyecanlandım oğlum, sus."
Jeongin, bir anda hissettiği coşkuyla nemlenen avuç içlerini okul pantolonuna bastırdı sırıtırken. Felix ile Seungmin'i artık kendilerinden emin olmalarını sağlayacak bir sohbete sokmak istemişlerdi yalnızca fakat fırsatını buldukları anda fingirdeşmek huyları hâline geldiğinden ötürü asıl amaçları buhar olup uçmuştu kafalarından.
Aslında diğer ikilinin onlara ihtiyacı kalmamıştı. Felix, Jeongin'in öğütlediği gibi, bunun bir randevu olduğu gerçeğini göz ardı ederek klasik bir muhabbete girişmişti Seungmin ile. O biblo koleksiyonunun üyelerini galerisinden göstererek sıra sıra anlatıyor, Seungmin de asla usanmadan dinliyordu. Heyecanı hoşuna gitmişti, Hyunjin'e ilk başta öfkelenmiş olsa da şimdi minnettardı.
"Jeongin," dedi Hyunjin sanki beyninde şimşek çakmış gibi bir aydınlanmayla.
"Ne oldu?"
"İşimiz bitti gibi," diyerek kendi içlerine çekilen ikiliyi kastetti. "Biz okula mı dönsek?"
"Ne yapacağız ki?"
"Bilmem," dudağının sağ kenarı gerildi yukarı doğru, hınzırca karşısındaki oğlanın meraklı gözlerine baktı ve dün Felix'e söylediği yalan sanki aralarında bir tür şifreye dönüşmüş gibi devam etti. "Spor salonunda otururuz."
millet cok olay falan olmicak yani boyle cogunlukla hyunin sonuna kadar her bolumde oynasicak ve birkac bolume de bitiricez gibi ok.
bi de hic siparis falan vermediler unuttum ya sallayin neys bau✋✋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
daft punks | hyunin
Fanfiction[tamamlandı] "Bak kardeşim, ben ibne değilim. Haberin olsun." "Ben de değilim amına koyayım." -seunglix. -düzyazı.