Arkadaşı sırasının üstünde otururken kendi sandalyesinde sınıfın zeminindeki kare fayansların aralarını seyrediyordu Jeongin. "Beklediğimizden erken geldi." dedi tüm o çizgileri takip ediyorken. Bir labirentin çıkışını çözümlemeye çalışır gibi odaklıydı.
"Kızdı mı? Ne tepki verdi Hyunjin gittikten sonra?"
"Hiçbir şey yapmadı, şaşırdım ama bir yandan bunu bekliyordum sanki. Çok değişti bu aralar."
"Sen de bu hâlinden nemalanıp söyledin değil mi ilişkinizi?"
Sakince kafa salladı Jeongin, "Yalan söyleyesim gelmedi, benimle ilgili her haltı başkalarından öğrenmek yerine bu sefer bizzat ağzımdan duysun istedim. Açıkçası tepkisi de umurumda değildi o kadar."
"Helal lan!" diyerek arkadaşının cesaretini takdir etmek adına omzuna sağlam bir tokat attı Felix. "Hyunjin şahit olsaydı göğsü kabarırdı, söyledin mi ona?"
"Hayır," derken başını hafifçe sağa sola salladı. "Yazıştık biraz, zaten geç olmuştu."
Yüzü düştü Felix'in bununla, zira neyi kastettiğini anlayabilmişti. "Ne konuştunuz başka?" diye sordu yenik düştüğü merakıyla fakat cevap vermese de olurdu. Sadece biraz paylaşırsa içinin alevi yatışır sanıyordu, teselli edeceğinden değildi lakin yalnızca dinliyor olması bile Jeongin'i rahatlatırdı, bilirdi bunu Felix.
"Psikolojik yardım alıyormuş," yutkundu sakince, derslerinin hocası gelmediğinden ötürü sınıfta müthiş bir curcuna almış başını gidiyordu. "Defalarca özür diledi ama o kadar berbat hissettirdi ki haberi yok bundan. Benim zaten şahit olduğum iğrenç ilişkilerini sil baştan dinledim ve bunun bana iyi geleceğini sandı. Daha iyi bir anne olmaya çalışıyormuş güya fakat yalnızca bencilliğini nazikleştirdi. O hâlâ aynı kişi."
"Dinlemeyecektin işte, ne zaman ağzından çıkan bir lafın senin lehine olduğunu gördük ki biz?"
"Öyle bırakıp da gidemedim işte Felix," başparmağının derisini işaret parmağı ile kazıyordu. "Ne bileyim, belki içimi biraz olsun rahatlatır diye kalmak istedim yanında."
Dalgın dalgın bakakalmakla yetindi Felix, söyleyeceği herhangi bir sözü ya da verebileceği bir tesellisi yoktu aklında. Yine de Felix canla başla dinlemeyi iyi bilirdi ve yalnızca saçı okşansa bile içten içe beklediği teselliden hatrı sayılır bir pay çıkarabilirdi Jeongin. Çarpıklığın âlâsı, huzursuzluğun tanımı, sevgi hasımı aile ilişkilerini arkadaşına anlatıp genç ve taze beyniyle kendince lanetlediği ebeveynleri hakkında aynı şeyleri düşünen birisinin varlığını bilmek iyi hissettirirdi bir nebze. Hayat zaten her hisse bir yandaş aramakla geçerdi.
"Jeongin," diyerek elleriyle oynamaya devam eden arkadaşının dikkatini çekti Felix. "Gardını çabuk indirme sakın, belki bunu söylemek haddim değil belki de yanlış konuşuyorum ama ben sana yaşattığı rahatsızlıkların birkaç seans ile düzeleceğini sanmıyorum."
"Biliyorum," dedi iç çekerek. Ardından tam konuşmak için ağzını yeniden aralamışken sınıfın açık kapısının önünde dikilen Jaehwan'ı gördü, eliyle yaptığı "gel" işaretiyle çattı kaşlarını.
"Bu dallama ne arıyor lan burada?" diye sorarak ayaklandı Felix de arkadaşı ile.
"Bilmem," dedikten sonra kapıya doğru adımlamaya başladı Jeongin. "Öğreneyim."
Arkadaşının peşinden gelmediğine emin olduktan sonra kendisini bekleyen oğlanın peşinden giderek sınıfının birkaç adım ötesinde durdu. Hiç konuşası yoktu fakat ne zırvalayacak merak etmişti.
"Bu akşam bizim evde yemek yiyeceğiz, biliyorsundur."
"Evet ve gelmeyi düşünmüyorum." diye kesin bir dille geleceğinden emin olduğu olası soruyu reddetti Jeongin. Bununla beraber kaşlarını indirerek asabi bir nefesi ciğerlerine doldurdu Jaehwan, zorla geldiği basbaya belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
daft punks | hyunin
Fanfiction[tamamlandı] "Bak kardeşim, ben ibne değilim. Haberin olsun." "Ben de değilim amına koyayım." -seunglix. -düzyazı.