Merhaba!
Nasılsınız? Umarım herkes iyidir.
Yeni bölümün hoşunuza gitmesi dileğiyle yazdım sahiden sbsbxhx
Yorum yaparsanız çok mutlu olurum.
Sevgilerle❄️Bölüm şarkısı: Mitski-my love my all mine (mutlaka birlikte okuyun)
...Seul, Güney Kore~
Tedirginlikle oturduğum yatağımın sarmaşıkları beni içine çekse de yok olsam keşke, diyordum içimden.
Uyuşan ayak parmaklarımdan saç uçlarıma kadar yanıyordum adeta. Oysa evim soğuktu.
Isırdığım alt dudağımdaki kan tadını ise çok sonradan algılayabilmiştim.
İyi hissetmiyordum. Karnımdaki sancı saniyeler geçtikçe ağırlaşıyordu.O sabah Hoseok Hyung evime geldiğinde içimde anlaşılmaz, tuhaf bir his vardı. Belki de yine soruna yol açarım korkusuydu bu. Tam emin değildim.
Şimdi ise o, Sohee'nin hamile olduğundan bahsediyordu neşeyle. Öyle kocaman bir tebessüm vardı ki yüzünde, ben bir buzdolabı gibi soğuk ve hissizdim karşısında. Hiç bu şekilde, onun gibi içten, gülümsememiştim hayatımda. Belki de hiç bu kadar mutlu olmadığımdandı henüz. Bilmiyordum."Çok tebrik ederim Hyung. Mükemmel bir baba olacaksın!" Dedim zorlama bir heyecanla. Anlamadı. Daha çok Sohee'ye hazırlayacağı hediyenin detaylarını anlatmaya odaklanmıştı.
Onu büyükbabasının şehrin dışında kalan kışlık evine götürecekti. Her yeri süslemek istediğinden bahsediyordu. Yalnızca başımı sallamakla yetindim. Bebeklerinin sağlıklı olmasını diliyordum. Korkuyordum ölesiye.
Bu konuda konuşacak son kişi bile değildim ki ben..."Jungwon. Kafanı okuyabiliyorum... Kendine nefes alma firsatı ver artık." Kısıklaşan sesi ve ciddi ifadesiyle yatak örtüsüne tutundu tırnaklarım. Boğazımdaki diken dayanılmazdı. Bakışlarımı solumdaki gardolabın kırık kapısına diktim hızla.
"Hyung... Ben bu suçluluk hissinden kurtulamıyorum. Sen nasıl benden nefret etmiyorsun? Bana iyi davranmana katlanamıyorum."
Sesim fısıltıdan farksızdı. Kelimelerimin içinde kendime yönelik bir öfke vardı. Mahçubiyet... Bolca mahçubiyet ve korku...
"Eğer o gün beni yolun kenarında bulmasan... Sohee'nin aramasına cevap verebilsen bebeğiniz doğmuş olacaktı şimdiye. Senin hayatına böylece girdim ben. Zorla." Yutkunamadım. Odadaki saatin tik-tak seslerine karışan rüzgarın ıslık sesiydi hızlanan kalp atışlarımı duyulmaz hale getiren. Oturuşunu dikleştirdi hafifçe. Başım dönüyordu deli gibi. Ağzımdaki metalik tat hiç yardımcı olmuyordu.
"O gün için kendimi elbette affetmeyeceğim. Ama seni bir kez olsun suçlamadım Jungwon. Kötü durumdaydın... Ölüyordun sen... Nasıl orada tek bırakabilirdim? Evet, tanımıyorduk birbirimizi henüz... Ancak o anki halini Sohee görse o da anlardı beni. Eminim buna."
Yüzümden akan gözyaşlarını elimin tersiyle silip boğazımı temizledim.
"Onun benden nefret etmesi içimi soğutuyor Hyung. Sakın bu konuda baskı yapma. Benden nefret etmesi içimi rahatlatıyor... Bırak böyle kalsın. Ve lütfen... Beni artık umursama."
Şaşkınlıkla baktı yüzüme.
Bakışlarımı kaçırmadım bu kez. Oldukça ciddiydim. Karısının yanında olmalıydı. Bebeklerinin ölümüne sebep olan bana duyduğu merhameti bir kenara atmalıydı zira iyi kalbini de iyiliklerini de hak etmiyordum.Konuşmasına fırsat vermedim. Ayaklanıp kapıya yöneldiğimde o da peşimden gelmişti usulca. Ona asla böyle davranmazdım esasında. Hayatta beni gerçekten dikkate alıp insan gibi davranan tek kişiydi. Fakat hayatımdan çıkmalıydı acilen. Ailesini korumalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boy In The Bubble|| JayWon
FanfictionO, küçük bir baloncuğa sığdırdığı iç dünyası kadar sanıyordu gerçek dünyayı. Daha henüz kurtulamadığı zincirlerine sıkı sıkıya bağlıyken ise beklenmedik bir anda karşılaştılar. Aslında hırsla hazırlandığı sınavların hiçbirine benzemiyordu bu. İşine...