-XLVIII-

152 15 84
                                    

Merhaba!

Sonunda, dediğinizi duyar gibiyim ama ben de sizin gibi hissediyorum inanın. Bazı nedenlerden ötürü bir şey yazasım gelmedi... Ama şimdi daha istekliyim o nedenle ilham gelir gelmez yazıp bitirdim bölümü.

Bu kadar beklemenin şerefine bol bol teori ve yorum bekliyorum sizlerden. Ayrıca finale son 10 bölüm kaldı dostlar. Bu bölümden sonraki 10 bölümde de yanımda olursunuz umuyorum ki...

Sevgilerle❄️

Bölüm şarkısı: BTS-the truth untold

***
Seul, Güney Kore~

2 hafta sonra

Nefes al.

Sadece nefes al.

Nefes...

Zihnimin en derinlerinde, var olduğunu unuttuğum talihsiz anılarla dolu köşelerinde bile uyanan her bir hücrem karşımdaki görüntüyü dayanılmaz kılarken iç sesimle bir anlaşmaya varmayı deniyordum.

Sadece derin bir nefes al.

Bu kadar basit bir eylemi dahi elime yüzüme bulaştırmıştım. Dolu gözlerimin ardında yanmaya başlayan kandiller geçmişi aydınlatırken içimde tonlarca fırtına kopuyordu zira.

Kalbimdeki çocuk Jungwon kendine doladığı kollarını çözüp kilitlendiği kafese saldırdı. Olmayan duvarlar üzerime üzerime gelirken dudaklarımı sessiz bir hıçkırık terk etti. Öyle küçüldüm ki ayaklarımdan kayan zemindeki bir toz parçası gibi hissettim yalnızca. Küçük, değersiz, görünmez...

Doğrusu bu günün geleceğini biliyordum. Kader günün birinde geçmişin kanayan yarasına tuz basacaktı. Esaretim sona ermek yerine daha fazla acı verecek, bir parça mutluluk yaşadıysam o da boğazıma dizilecekti çünkü bu bendim. Benden bahsediyorduk. Benim hikayem, benim hayatım, benim duygularım; ben. Ben, ben ve ben... Ben... Daha tamamlanamamış duygusal boşluklarının kıyısında geç kavuştuğu sevgiyle büyümeyi deneyen eksik ben... Konu bensem sonunda tetik çekilirdi. Konu bensem... Hikayenin sonunda mutlaka hüznün koyu siyahına bürünürdü gökyüzü.

Avuç içime batan ağaç gövdesine daha sıkı tutundum. Kargaların çirkin sesleri dahi bulanıklaştı ve sol gözümden iri bir damla düştü yüzüme. Ardından minik bir damla daha değdi tenime. Yağmur serpiştirmeye başlamıştı.

Acının sonu yoktu, biliyordum elbette. Sınırlar genelde mutluluk için çekilirdi benim gibilerin iç dünyasında. İşte, bir soğuk akşamüzeri karanlık sokağı aydınlatan lambanın el verdiğince seçebildiğim yüze bakmakla dahi yerle bir olurken kafamdan bunlar geçiyordu.

Düşmüştüm.

Çocukluktan beri defalarca kez yere çakılmıştım ve kendime diyordum ki 'acımayan bir noktan dahi kalmadı Jungwon.'. Kabullendiğim "gerçeklik" zavallıcaydı halbuki. Şimdi kalbimin en acımaması gereken noktası sızım sızım sızlıyordu işte. Kendi doğrularımdan da, kendimden de bıkmıştım çünkü sürekli yanılıyordum.

Sağ gözümden de bir damla süzülüverdi sonunda. Omuzlarım çöktü. Bir an için o günü anımsadım. Karşımdaki bedeni son gördüğüm an... Her zaman kafamdan silinen detaylar yüzünden buğuluydu bu anı. Ancak şimdi... Tam da şu anda öyle zindeydi ki, kafamı duvarlara vurasım vardı. Eğer unutacağımı bilsem belki de denerdim.

"Büyümüşsün." Dedi. Babam.

Babamdı sahi. Kopamayacak kan bağı yüzünden yeniden karşıma gelebilmişti. Hepsi o lanet bağın suçuydu zaten.

Boy In The Bubble|| JayWonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin