-XXXV-

334 28 32
                                    

Selamlaaar!

Nasılsınız bakalım?
Herkes iyidir inş
Upuzuuun ama çok anlamlı bir bölümle geldim. Sizden bol yorum bekliyorum bu nedenle de.

Bölüm şarkısı: Billie eilish- when the party is over!!!

Sevgilerle❄️

***
Seul, Güney Kore~

Kim Ailesi'nin şöminelere duydukları sevgi üzerine bir araştırma yapılsa, bunun yalnızca takıntı olmaktan da öte simgesel bir anlamı mutlaka bulunurdu.
Yaz ya da kış fark etmeksizin yakılan o ateşten duyulan çıtırtılar en huzursuz konuşmaları ve ortamları bile daha katlanılır kılıyordu bana göre. Tüm anlamlarının ötesinde, karşımdaki kişinin bakışlarından kaçmak için iyi bir yerdi ateş.

Ellerimi dizlerimin arasına sıkıştırmış halde dik tutmaya çalıştığım bir pozisyonda otururken o cumartesi sabahı saat dokuzda Patron Kim'le neden karşı karşıya olduğuma dair aklımda sorular vardı.

Duvardaki ahşap oymalı saatin tik-takları yankılanıyordu salonda. Tıpkı on sekizinci yüz yıldan kalmış, zamanı o dönemde dondurup içindekileri bu döneme getirmişler gibi hissettiriyordu koca malikhanenin baktığım her yanı. Ancak bu, ev gibi bir dokuda değildi. İnsanı kocaman bir boşluğa sürükleyen, zamanın olmadığı karadelik gibiydi daha çok.

Sabah Jay'i uğurladıktan sonra annemin mezar taşını yaptırmak üzere Heesung'un bulduğu adamlarla şehir mezarlığında buluşacaktım oysa ki. Tabii Patron Kim gibi emrivakileri hayat mottosu haline getirmiş biri için planlarımın zerre önemi yoktu. Yalnızca emretmişti ve ben de kapısında bulmuştum kendimi. Jay'e haber veremediğim için oldukça huzursuzdum ayrıca.

Elinde tuttuğu çay fincanını ortadaki sehpaya bırakıp geriye yaslandı. Bastonun başında yılan desenli bir topuz vardı. Elini etrafına doladığında nefesimi tutmuştum.

"Geçmiş mi, gelecek mi?" Gözlerine baktım ani sorusu üzerine. İlk cümlesinin böyle bir soru olmasını beklemiyordum doğrusu. Sanki doğru ya da yanlış cevabı olan bir soruymuş gibi hissettirmişti. Patron Kim fikrinizi sormazdı. Basit muhabbetlere de ihtiyaç duymadığından, bu sorunun mayın tarlasındaymışım hissi vermesine engel olamadım. Yutkunup düşündüm. Beynim beyaz bir kağıttan daha boştu.

"Gelecek." Güldü. Mimiksiz suratımdaydı umursamaz bakışları.

"Neden?"

"Merak ediyorum beni neyin beklediğini. Geçmişe takılı kaldığım için ruhumun bir köşesi hep rutubet almış bir oda gibi." Kollarını önünde bağladı sözlerim üzerine. Neden bu denli dürüst konuştuğumu ben de bilmiyordum. Bana o şekilde bakarken yalan söylemeye cesaret edememiştim.

"Geçmiş, demeliydin. Şimdini de, geleceğini de geçmişe borçlusun çünkü. Takılı kalıp yıpratıldığın bir zincir gibi değil de, seni olduğun yere getiren bir araç olarak görseydin geçmişi... Rutubetli bir odadan fazlasına sahip olurdun." Mantıklıydı söyledikleri. Başımı usulca salladım kafam karışmış halde.

"Neden sordunuz? Bir sebebi olmalı."

"Doğru. Boşa konuşmam ben. Etrafımızdaki herkesin soyunu araştırdım. Herkesten kastımsa herkes." Başını sola yatırdı. Yüzündeki çizgileri takip eden gözlerim şokla aralandı sözlerinin anlamını nihayet kafama oturtabildiğimde. Sırtımdan aşağı bir ürperti hissi yayıldı.

"Geçmişimi mi araştırdınız?" İnanamaz halde sordum. Sol gözümden akmak üzere olan damladan nefret ettim o an. Kafamdaki saf acı ve hüzünden ibaret hatıraların her biri ağzımda acı bir tat bırakmıştı.

Boy In The Bubble|| JayWonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin