Selamlar!
Nasılsınız? Umarım herkeslerrrr çok iyidir.
Bölümü güzelce okuyun lütfen. Okurken de Hozier-Butchered Tongue dinleyin!Sevgilerle❄️
***
Seul, Güney Kore~
Çalıştığım kütüphanenin kendi evimden daha sıcak olduğu farkındalığıyla tüm gün kalorifer peteğinin yanında oturarak ders kitabından bir dakika uzaklaşmadım. Uzun bir zaman sonra yeniden burada olmak kendimi tekrar öğrenci gibi hissetmeme yol açmıştı.
Bu hissi özlemiştim nedense.Memurluk sınavına tamı tamına üç hafta kalmıştı. Bazen zamanın nasıl bu kadar hızlı geçtiğini anlayamıyordum fakat buradaydık işte. Bir ay sonra her şey boşuna mı yoksa çalışmama değdi mi anlayacaktım. Doğrusu sınavı geçemezsem ne yapacağımla ilgili bir fikrim yoktu.
Bunu düşünmek dahi kalbimin korkuyla sıkışmasına yol açıyordu. Zira Bay Park'ın da dediği gibi tüm hayatımı bir sınavın arkasına saklayarak büyük bir risk almıştım.
Yeni aldığım test kitabındaki sorularda iyice ilerlediğim sıralarda havanın karardığını fark ettim. O akşam mesayisinde iş yerindeki diğer çalışan olacağı için acele etmiyordum.
Her ne kadar kütüphanenin sıcaklığından kopmak istemesem de saat yediye gelirken sonunda otobüse binmiş, eve gidiyordum.
Kafam öylesine doluydu ki, adımlarım alıştığım yolda beni sürüklerken dikkatimi pek de etrafıma veremiyordum.
Apartmanın rutubet kokan girişinde dondu adımlarım. Yüzümde yer edinen tebessüm sıcacıktı. Kalp atışlarım ve değişen nefes hızım öyle tatlı bir his saldı ki bedenime... Her seferinde böyle hissedeceksem O'na açılan kapılardan yine, yeniden geçmeye razıydım.Kendini seyrettiğimi fark edince oturduğu tozlu basamaktan kalkıp kollarına aldı beni. Başım boynuna denk geliyordu. Kokusunu içime çektim korkmadan. Elleri saçlarımda birkaç tur dolanıp yüzümde duraksadı. Avuç içinden tüm benliğime yayıldı gözlerinden de okunan duyguları. Geri çekilip sağ elimle yüzümdeki eline bastırdım. Dudaklarında tatlı bir gülücük vardı. Sanki bir tek bana kalsa, bir benim olsa yeterdi yaşamama. Ona karşılık verdiğimde daha genişledi o gülücük. Boştaki elimle tuttum diğer elini. Birbirine geçen parmaklarımız bir ipin üzerinde parmak uçlarımda yürüyormuşum gibi hissettirdi. Aşağı bakarsam düşecektim ancak düştüğüm yer kolları olacaktıysa korkmazdım. Emindim buna. Kalbim öylesine genç hissediyordu ki ağlamak istiyordum hiç durmadan. Sırtımdaki yük yarılanıyor, onunlayken ya da onsuz... Sadece var olduğunu bilmek dahi güçlük çektiğim her şeyi daha katlanılır hale getiriyordu.
"Neden böyle soğukta bekledin? Keşke geldiğini bilseydim." Kısık sesimi duyduğunda yanağıma dudaklarını hızla bastırıp geri çekildi.
"Kapıdan gelip beni görünceki surat ifadeni merak etmiş olabilirim. Değerdi." Tuttuğum eliyle beni merdivenlere çekiştirdi sonra. Dairemin önüne gelince cebimdeki anahtarı çıkarıp kapıyı açtım ben de.
O girişte beklerken kapıyı çekip odamdaki ısıtıcıyı açtım hemen. Adımları odama girince aynanın tam önünde duraksadı. Arkası dönük aynadan kendine mi yoksa benim yansımama mı bakıyordu emin olamadım. Odanın kapısını örtüp arkasından aynadaki duruşumuza baktım. Adımlarım benden izinsiz iyice yaklaştı bedenine. Tam arkasında durduğumda erkeksi kokusunu alabilecek kadar yakındım hala. Yüzümdeki tebessümün yabancılığı çekti dikkatimi. Kendimi hiç gülerken görmediğim gerçeğiyle yüzleşmem uzun sürmedi. Gülüşüm kayboldu aniden.
"Bana ne yaptın?"
"Ne yapmışım? Çiçek gibisin." Sesindeki hoşnut olan tınıyla kanımın tüm akışını takip ettim bedenimde. Sıcaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boy In The Bubble|| JayWon
FanficO, küçük bir baloncuğa sığdırdığı iç dünyası kadar sanıyordu gerçek dünyayı. Daha henüz kurtulamadığı zincirlerine sıkı sıkıya bağlıyken ise beklenmedik bir anda karşılaştılar. Aslında hırsla hazırlandığı sınavların hiçbirine benzemiyordu bu. İşine...