Merhabaaaa!
Nasılsınız? Umarım herkesler çoook iyidir. Heyecanlı bir bölümle geldim. Sizden bol yorum bekliyorum!
Bölüm şarkısı: Sam Smith- Writing's on The Wall
Mutlaka şarkıyla okuyun!!! Özellikle belirttiğim yerde.
Sevgilerle❄️
***
Goyang, Güney Kore~Kabuslara uyumak, kabustan uyanmak...
Yanlış tanımlıyorduk...
Hepimiz yanlış biliyorduk. Bazen hayatta kabus görmek için uyumaya gerek yoktu. Bazen yaşadıklarınız bir kabusa dönüşürdü ve belki de aklımızdakinin tam tersine; uyku bir kaçış haline gelirdi. Uyumadan da karanlıklara boğulabilirdi insan, evet.
Tıpkı yaşarken ölebileceği gibi.Bir kehanetin, daha dudaklardan dökülür dökülmez gerçeğe dönebileceğine inanmazdım eskiden. Ama ben eskiden birçok şeye inanmıyordum zaten değil mi? Kendi dünyamda kurduğum düzen tamamen değişince inancım da değişmişti. Ne kadar nahif... Ne ufak düşünüyordum öyle... Kapalı bir kutuda, bütün kötülüklerle verdiğim savaşla büyüdükten sonra atıldığım soğuk sulara bakın...
Bayan Kim'in söylediklerini fazla düşünemeden gerçeğe dönmesi benim için büyük bir şoktu. Sanki olacakları bilirmiş gibi konuşmuştu. Bir fırtınanın kopacağını hissediyor muydu yoksa? Nasıl?
Yağmur çiseliyordu.
Nabzım hızlıydı. Kulaklarımda çınlayan tuhaf şarkı daha çok kilisede çalınan ilahi ezgilerden birine benziyordu. İnce sesler birbiri ardınca harmoniyle yükselirken kalp atışlarım da onlara eşlik ediyordu. Sunoo Hyung'un cenazesinde duymuştum bunu.
Nefesimi tutup beklerken gözümden düşen yaşlar ağzımı kapattığım elime damlıyordu. Saçlarımın arasından yanağıma doğru süzülen sıcak kanı hissetmek midemi bulandırmıştı. Canım yanıyordu sanırım bir de.Bay Kim'in sorusuna cevap, daha da doğrusu bir yalan arıyordum dakikalar önce. Ondan gerçekleri gizlemek, paçayı kurtarmak için bulabileceğim hiçbir cevap yoktu oysa. Ben iyi bir yalancı değildim ve yine de biliyordum ki hayat beni yalancı olacağım hale getirecekti. Günün birinde her yalan, zehirli bir oktan çok sıradanlaşmış bir davranış haline gelecekti. Günün birinde yalan söylerken ağzımda acı tat yayılmayacaktı artık. Günün birinde...
Her şey, her zaman olduğu gibi hazırlıksız gerçekleşti. Bay Kim ile yokuş bir yolu çıkarken o da benim cevap vermemi bekliyordu. Ormanlık yol bomboştu. Öyle ya, bu saatte kim yollara düşerdi?
Hızla yanımızdan geçen bir araçtan tekerleklere ateş açıldığında yolun kenarına süratle savruldu araba. Başımı çarpmıştım sertçe. Araba ağacın gövdesine çarptığında, şiddetle çarptığım başımdaki ağrıya mı yoksa çınlayan kulaklarıma mı odaklansam bilmiyordum. Panikten çok şaşkınlıktı hissettiğim.Bay Kim kendine geldiğinde hızla cebindeki tabancayı alıp arabadan indi. Fazla karanlıktı etraf. Arabanın alarmı ötüyordu sinir bozucu bir şekilde. Ön cama kırılan uzun bir dal düşüp parçalamıştı.
Benim tarafıma gelip torpido gözündeki tabancayı tutuşturdu elime. Beynim durmuştu sadece. Köpeklerin havlayışları duyuluyordu uzaktan. Bay Kim böyle anlara alışıktı.Kendime gelmem için sarstı beni. Tabancaya sıkıca tutunduğumda arabadan inmeme yardım etti. Karanlıkta adım sesleri artmaya başladığında birlikte ormanın derinliklerine doğru koşmaya başladık. Kolumdan tutuyordu sıkıca. Telefonunun çekmiyor oluşu beni daha da telaş etmişti. Benimkini barda bıraktığımı ceplerimi yoklarken anımsamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boy In The Bubble|| JayWon
Fiksi PenggemarO, küçük bir baloncuğa sığdırdığı iç dünyası kadar sanıyordu gerçek dünyayı. Daha henüz kurtulamadığı zincirlerine sıkı sıkıya bağlıyken ise beklenmedik bir anda karşılaştılar. Aslında hırsla hazırlandığı sınavların hiçbirine benzemiyordu bu. İşine...