Merhabalar!!!
Herkes nasıl? İyisinizdir umarım.
Şimdiden bölümün +18 sahneler içeriyor oluşu konusunda uyarayım ben. Sonra şey olmasın hsbdhdn
Yorumlarınızı bekliyorum~İyi okumalar
P.s: Belirttiğim yerde lana del rey-norman fucking rockwell ile okuyun (şarkıya hastayım)
Sevgilerle❄️
***
Seul, Güney Kore~
İnsan bir nehir gibiydi.
İçine ne katarsan ona dönüyor, değişip gidiyordu zamanın akıntısına kapılarak. İnsan bir nehir gibiydi ve insanı bir eve çevirmek riskti. Akıntıya doğru yüzmek gibi, ucunda kaybolmak da vardı. Belki de basit hayatımın izbe duvarlarını zorlayan en büyük riski de böylece almıştım. Bir insanı evim bellemiştim zamanla.
Hayatı boyunca yapayalnız ve kimsesiz yaşamış biri olarak nerede olduğunu bilmediğim evime duyduğum özlemle kapılmıştım akışa. Sürükleniyor muydum? Hiçbir telaş yoktu içimde halbuki. Yalnızca bir 'çekim'di benimkisi. Sonunda ne olursa olsun pişman etmeyeceğine inandığım bir risk...
Üzerime başkaları tarafından oynanan kumarı ilk kez ayağa kalkıp ben oynamıştım. Kendim. Bazı günler gerçek olduğuna inanamayacağım kadar tatlı bir histi bu. Kontrol bendeymiş, ne istersem yapabilirmişim gibi hissettiriyordu. Yıllarca prangalarla yaşamış biri için inanılmazdı elbette.
Sunoo Hyung'un geciken cenaze töreninde neden derin düşüncelere daldığımı bilmiyordum.
Ben, Jay ve kalan herkes kilisede aynı sırada oturmuş vaazı dinlerken sırtımda inanılmaz bir ağırlık hissediyordum. Özellikle de çiçeklerin arasındaki gülen resmine bakarken gözlerimin dolmasına engel olamadım. Vahşi bir şekilde öldürülmüştü.
Tüm bunları hak ediyor muyduk?
Devamlı olarak kendime sorduğum bu soruya net bir 'hayır' cevabı veremiyor olmam üzücüydü. Karakterimi ve benliğimi kaplayan kaos şaşırtıyordu beni her geçen gün. Ben kimdim? Daha da önemlisi, bu soruyu sormak için fazla yetişkin değil miydim? Neden kayboluyordum içimdeki yollarda? Nedendi bu sefil oluşuma bir dur diyememem?...
Yan dönüp Jay'e baktım. Yüzünde tek bir ifade yoktu. Yorgun çehresinde hüzne bile yer veremiyordu çoğu zaman. Hastaneden eve geldiğinden beri kalbinde bu mesele için büyük bir yas tutuyordu ve gizlemek istese de ben biliyordum nasıl hissettiğini.
Demek ki O'na çok değer veriyordu. Bakışlarımız kesişti bir an. Dudakları iki yana kıvrıldı ancak zorlama gibi duruyordu.
Uzanıp elini sıkıca tuttum. Parmaklarımızı birbirine geçirip yeniden önüme döndüm.Şehrin çok dışında, neredeyse kullanılmayan bir kiliseye gelmiştik. Öyle izbe bir yerdi ki, burada normal insanların ibadet ettiğini sanmıyordum.
Tam karşımızda kocaman bir İsa heykeli vardı. Çarmıha gerilmiş figürün ardında, duvardan tavana yükselen Meryem Ana çizimi, onu oğlunu kucaklıyormuş gibi göstermişti.İç geçirdim bakışlarım kırık pencerelerden sızan ışıkların zeminde bıraktığı parıltılarda gezerken. Kapının girişinde rüzgarla birbirine çarpan zillerin sesi yankılanıyordu içeri doğru. Esinti zemindeki tozların uçuşmasına sebep olmuştu. Dağların arasına inen sis yüzünden net gözükmüyordu dışarısı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boy In The Bubble|| JayWon
FanficO, küçük bir baloncuğa sığdırdığı iç dünyası kadar sanıyordu gerçek dünyayı. Daha henüz kurtulamadığı zincirlerine sıkı sıkıya bağlıyken ise beklenmedik bir anda karşılaştılar. Aslında hırsla hazırlandığı sınavların hiçbirine benzemiyordu bu. İşine...