Selam çiçeklerim!!!
Bölümlere yorum sayısı nedense düşüyor... Lütfen fikirlerinizi belirtmekten çekinmeyin.
Bu bölümü de beğenmenizi umuyorum.Kendinize iyi bakın...
Bölüm şarkısı: Tamino- Sun may shine
Sevgilerle❄️
***
Seul, Güney Kore~
Bir hastanenin koridorunda, o daracık deri koltuğa perişan halde uzandığım ilk seferinde küçük bir çocuktum. Ne olduğunu, ne yapmam gerektiğini ya da beni neyin beklediğini bilemeyecek kadar toy... Ve çocuktum işte. Daha başka nasıl açıklayabilirdim ki?
Zayıf parmaklarımı kendi bedenime sarmış, birinin bana sarılmayacağını bildiğimden kendimi avutuyordum. Neye ağlıyordum? Beni zaten dağıtan ve bundan çekinmeyen büyükannemin gidişine mi, yoksa başımdaki son yetişkinin de beni terk edişine mi?.. Belki de hepsine. Canımı yakan, beni o yaşımda azap çekmeye iten her şeye ağlıyordum. Zamanında bunun üzerinde hiç durmadan kabullendiğim için böyleydim şimdi de.
Son otuz sekiz saati tıpkı o günkü çaresizliğimle geçirmiştim. Yirmi dört yaşındaydım. Belki de daha güçlü olmam gerekiyordu fakat ben tam da aksine... Bu sefer o günkinden daha çok sarsılmıştım zira söz konusu olan benim ilk aşkımdı. Daha önce kimseye, kendim de dahil hiç kimseye böyle değer vermemiştim ki... Duyguları yaşamyı bilmeyen biri olarak hareketlerimin kontrolünü yitirmiştim artık.
Daegu'da güvenlik sorunu olduğu için Seul'e gelmiştik uçakla. Bir an olsun yanından ayrılmamış, elini bırakmamıştım Jay'in. Uyanacağını biliyordum. Sadece fazla yorgundu sevgilim.
"Oğlum eve gidip dinlensen biraz?.." Bayan Park biz Seul'e iner inmez yanımıza gelmişti. O da çökmüştü fakat benden daha dik durduğu kesindi. Omzumu tutup ona bakmamı sağladı. Gözlerim yanıyordu. Dudaklarım kuruyup birbirine yapışmıştı. Çölde gibiydim.
"Ya... Uyanırsa ben yokken? Ya bir şey olursa?" Kısık sesimi duyabildi mi, bilmiyordum. Yanağıma yasladı elini anaç bir şekilde.
"Uyanırsa seni ararız hemen yavrum. Bari üzerini değiştirmeye git. Bir şey de yemiyorsun zaten... Jay uyanınca seni böyle mi görsün?" Çaresizlikle omuzlarım çöktü. Saatlerdir aynı şeyi söylüyordu. Ona terbiyesizlik ediyormuşum gibi hissediyordum.
"Ama sadece bir saat. Hemen duş alıp gelirim."
"Tamam. Bir saat." Yanağımı sıktı iki parmağıyla gülümseyerek. Karşılık vermeyi çok istedim ama dermanım yoktu. Heesung konuşmalarımızı duymuş olacak ki, hemen koluma girdi. Birlikte koridorda yürürken sürekli arkama bakıyordum bir parçamı orada unutmuşum gibi. Şimdiden pişmandım. Nasıl gidecektim?
"Jungwon. Bekle." Jaeyun büyük adımlarla gelirken koridorun diğer ucundan seslendi. Elinde şeffaf bir poşet vardı.
"Bunlar Bay Park ve senin eşyaların. Toplayıp getirmişler." Dediğinde poşetteki cekete baktım dolu gözlerle. Babasının ceketiydi. Jay'in gözlerindeki parıltıyı hatırlamak daha da yaktı canımı. Poşeti elime alıp içindekilere fazla bakmadan yürümeye devam ettim. Sesim soluğum çıkmıyordu. Sanki tüm enerjim, güneşim gidince kesilmişti.
Heesung'un yardımıyla arabaya binip Jay'in evine doğru sürmeye başladık. Bizim evimize. Bomboştu günlerdir... Şimdi geri gittiğimde zaman donmuş gibi olacaktı. Her şey bıraktığımız gibiydi. Dokunuşlarımız, izlerimiz öylece bekliyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boy In The Bubble|| JayWon
FanficO, küçük bir baloncuğa sığdırdığı iç dünyası kadar sanıyordu gerçek dünyayı. Daha henüz kurtulamadığı zincirlerine sıkı sıkıya bağlıyken ise beklenmedik bir anda karşılaştılar. Aslında hırsla hazırlandığı sınavların hiçbirine benzemiyordu bu. İşine...