-XXIX-

369 27 80
                                    

Merhabalar!

Upuzun bir bölümle geldimmmm!
Bol yorum yapacağınızı umuyorum.
Bu arada bölüm şarkısı: cigarettes after sex-cry
Mutlaka birlikte okuyun!

Sevgilerle❄️

***
Seul, Güney Kore~

Eski evimin olduğu sokaktaydım.

Bir perşembe gece yarısı eski evimin önüne doğru koşuyordum yalın ayak. Yazın yaklaştığını belli eden ılık hava tenime çarparken zemindeki taşlar topuklarıma batıyordu.
Başımı kaldırıp yıldızların yanıp sönen ışıklarına diktim bakışlarımı. Sonra gözlerimi kapatıp sokağı dinledim. Tenimi okşayan rüzgar saçlarımı savurdu. Kollarımı iki yana ayırdım gökyüzünü kucaklamak ister gibi. Neden buradaydım? Neden kaçtığım yere geri dönüyordum?

Burnuma ulaşan toprak kokusunu içime çektim. Çiselemeye başlayan yağmurun ıslattığı zemin sıcaktı. Toprak kokusu yoğunlaştı kapalı gözlerimi açmadan hemen evvel. Zihnim buğuluydu henüz. Sessizlik öyle ağır geldi ki bilmediğim bir şarkıyı mırıldanırken buldum kendimi. Kucakladığım gökyüzünün ruhuna dokunuyordum sanki.

Adımlarım farkında olmadan apartmanın içine getirdi beni. Üzerimdeki ince kumaşın altından hissettim içerdeki soğuk havayı. Sanki bir buz kütlesinin üzerine dikmiştiler binayı.

Tenha sokaktan duyulan köpek seslerine karıştı çıplak ayaklarımdan duyulan adım sesleri. Dairenin kapısı açıktı. Yatak odasında yanan lamba beni şaşırtmadı. İçeri girdim nedensiz bir heyecanla. Sanki kaybolan bir şeyi bulmuşum gibi acele ettim. Ta ki, yatak odasına girene dek.

Jay'i buldu bakışlarım.

Karşısında duran bedenimi tanıyamadım gerçeklik yüzüme okkalı bir tokat gibi inerken. Hiçbir anlam veremedim zihnim daha da karmaşıklaşan görüntüyü algılayamazken.

Elimde bir silah tutuyordum.

Hiç titremeden tetiği çektim. Ben. Diğer ben. Gözünü kırpmadan sevdiği adama silahı doğrultan ben. Önümdeki ben. Yaklaşıp sanki kendim değilmişim gibi tutmayı denedim O'nu. Beni... Duvarlar üzerime çökmeye başladı kurşun sesi duyulduğunda. Güvercinlerin kanat seslerini duydum aynı anda. Duydum mu? Emin değildim.

Uyandım.

Ter içinde gözlerimi araladığımda nefes alamıyordum.

Bir kabusun bu denli gerçekçi hissettirdiğini hatırlamıyordum. Sol tarafımda uyuyan bedene baktım korku içinde. Sessizce yaklaşıp nefes aldığından emin oldum. Ben ne yapıyordum sahi? Başımı ellerimin arasına aldım şaşkınlıkla. Onu uyandırmamak adına birbirine dolanan adımlarıma inat odadan çıkıp alt kata indim. Son dört gündür her gece kabus görüyordum. İşten eve gece yarısı yorgun argın gelmem yetmezmiş gibi bir de uykularım zehirliyordu beni.

Salondaki gece lambasını yakıp koltuğa oturdum olabildiğince sessizce. Tüm bedenim titriyorken daha fazla tutamadım gözyaşlarımı. Bakışlarım ise avuçlarımdaydı. Gördüğüm tek şey avuçlarımdaki kandı. Gerçeklikten kopan zihnimi toparlayamıyordum bir türlü. Ne yapacaktım? İnsan kendi kendinin zehriyken napardı?

Yüzümdeki damlalar birbirini kovalarken geriye yaslanıp gözlerimi yumdum. Yüzüme yapışan saç tellerini ittim sinirle. Bu kadar hassas olmayı hak etmiyordum. Zaten yerin dibine kadar inmiş, rezil bir hayat yaşamıştım seneler boyunca. Geçmişim bile silikti. Ben kimdim ki şimdi hassas davranıyordum?

Haddim değildi. Böyle hissetmemem gerekiyordu. Acı benim için doğal olmalıydı bu kadar zaman sonra. Kendime acıyamıyordum bile.

Bir rüyanın dağıttığı ruh halimle ağlamaya devam ederken artık ne hissettiğimi bilmiyordum. Canım acıyordu. Bir iyi, bir kötü hissediyor, ya çok neşeli ya da ölü gibi dolanıyordum etrafta. Gizleyebilir miydi insan enkaza dönen halini? Ne kadar tanıdık, bir o kadar yabancıydı...

Boy In The Bubble|| JayWonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin